Üç küçük nükte
Bazı doğu illerinden gelen haberleri yan yana koyup da, ortaya çıkacak resmi yorumlamayan sorumlular var mıdır diye düşünüyorum; özellikle "siyasi sorumlular!"
Belki de münferit hadiseler diye değerlendirilip, gereğinden fazla abartılmasının, bazılarının beklediği gibi propaganda etkisi yapmasından endişe ediliyordur.
Avrupa Birliği"ne girmek için ön şart sayılan kanun düzenlemeleri arttıkça sükûnetin pekişeceğini zannedenler hesaplarını bir kere daha gözden geçirmeli; görebildiğim kadarıyla gelişmeler aksini işaret ediyor. PKK, yeni çehresiyle eyleme geçme kararı aldığında, ortada ülkenin emniyet güçlerine silah çekmeyi gerektirecek ciddi hiçbir gerekçe yoktu meselâ.
Van emniyetinde olup bitenlerin gerçek boyutlarını hâlâ öğrenebilmiş değiliz; geçenlerde eski bir parlamenterin, üstelik vaktiyle mensup olduğu CHP üst yönetimine karşı dayılanırken seçtiği kelimeler de hiç hayra alâmet sayılmazdı. Son hafta içinde ise Diyarbakır"da bir karakol saldırıya uğradı ve Tunceli"de 20-30 civarında polisin yaralanmasıyla sonuçlanan patırtılar yaşandı. İşin dikkat çekici tarafı ise mülkî yöneticilerin, "ehemmiyetli şeyler değil, asayiş berkemâl" yolundaki açıklamaları.
İnşallah öyledir ve inşallah başta siyasi sorumlular olmak üzere sair yetkililer, ara sıra parlayıp sönen flaşların aydınlattığı manzarayı zihinlerinde bütünleştirebiliyorlardır.
Sahte hayatları, naylon gerçeklikleri öyle ciddiye almaya başlamışız ki bizim gazete bile, oynadığı diziden ayrılan aktörün haberini iç sayfadan da olsa veriyor. Bu arada benim için asıl dikkat çekici figürler televizyon dünyasının karar vericileri. Eğer dizi iş yapar duruma gelmişse, dizinin sahipleri küçük çapta birer sahte tanrı gibi davranmaktan zevk alıyorlar âdeta: "Falancayı öldürelim, filancayı silelim, olaylar şöyle gelişsin vb..." Yeterince reklâm toplamayan ama sanat değeri diğerlerine defalarca fark atacak yapımlar ise (mesela Sultan Makamı öyleydi), acımaksızın ipe çekiliyor.
Bir şeyin sahtesiyle gerçeğini ayırmak, ömrün en mânidar faaliyeti sayılabilir; çamaşır deterjanında sahihlik isteyen ev hanımı ile kullanacağı kelimenin metânetine güvenmek ihtiyacındaki yazar arasında bu mânâda fark yok. Sahiciliği aramanın da emek cinsinden, metod cinsinden bir bedeli var.
Altı üstü eğlence ama insanoğlu en küçük fasılalarda bile kendine naylon tanrılar icad etmek fırsatını sektirmiyor. Şirk dışa ait bir tehdid değil, hâşâ huzurdan tükrük gibi, ter gibi insâna dair bir ifrâzat. İnsan halkedilirken ona kendi tanrılarını icat etme ve çoğaltma kabiliyeti de verildi. Beşer cinsinin büyüklüğü ve küçüklüğü buradadır; Tevhid"in gerçek mânâsı da bu noktadadır.
Hazreti Musa"nın vesile olduğu mucizeler karşısında iman ederek secdeye kapanan sihirbazlarına Firavun şöyle çıkışmıştı: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz?" Çöllerin derinliklerinde Firavunun çarpılmış cesedini arayanlar boşuna yoruluyorlar; Firavun, bir mânâda azgınlık eden her nefsin aksisedâsıdır ve onun "ben sizin Rabbiniz değil miyim" fısıltısına kulak kesilmek, Firavunu yaşatmaya yeter.
Siyaset makamı, "sevk ve havale memurluğu" değildir; bizzat fikir ve iş üretmek sanatıdır. Orduya siyaset sipariş etmek, bir siyasi kurumun varlık sebeplerini inkârı mânâsına gelir ve bu çerçevede ordu mensuplarına mektup gönderip sızlanmak fikren muktedir olamamanın ikrarıdır.
İzahı ve bahânesi yok; ya ikrar ya özür. İkrarı tercih ediyorsanız ki öyle görünüyor, o zaman biçki-dikiş kursu yönetmek ve sosyal faaliyetleri desteklemek gibi eylemler de kendi içinde anlamlılık kazanır. Sadece deprem, yangın, sel gibi büyük kriz anlarında işe yarayan bir genel maksat çadırının sair zamanlarda spor, eğlence veya mesleki maharet kursları için kullanılmasında mahzur yoktur.