Tuş

Adamcağız sabahleyin kalktı, lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı; "Traş makinesini icad eden adam acaba cennete gider mi?" diye derin derin düşünüp felsefî ve fıkhî mütalâalar geliştirirek traşını oldu.

Mutfağa geçip çaydanlığın altını yaktı, akşamdan kalan çayın posasını dökmek için lavabo süzgecini arayıp bulamayınca kalakaldı, canı sıkıldı. O anda pratik bir çözüm geliştiremeyecek kadar zihnen dağınıktı. Aklına gele gele, kardeşinin yanına birkaç günlüğüne misafirliğe giden eşini arayıp, "Lavabo süzgecini nereye koydun be hanım, bir türlü bulamıyorum yahu!" diye diklenmek geldi.

Telefon, her zamanki gibi üzerindeki el işlemesi dantel örtüsünün altında vakur bir sessizlikle kendisine iş düşeceği ânı bekliyordu. Aslına bakılırsa zavallı telefon, ev ahalisinin cep telefonlarına gösterdiği lüzumsuz ve şımartıcı ilgiden ötürü hayli küskündü. Zaman zaman, "Bir cep telefonunun dantel örtüsü olabilir mi hiç; ne kadar görgüsüz, sonradan görme, zıpçıktı teknoloji oyuncakları bunlar" diye kasıldığı, kurum kurum kurumlandığı da oluyordu.

İşte öyle zamanlardan biriydi. Sabit telefonun kaynana damarı tutmuştu; böyle zamanlarda nefesini tutup ıkınarak karnındaki tel bağlantıların irtibatı ayırıp kendini çalışmaz hale getirebiliyordu.

Nitekim adam telefona elini attı, ahizeyi kulağına koydu.

Derin bir sükût...

Her aklı başında Türk gibi önce telefonu şöyle bir sarstı, ahizeyi içindeki şeyler yerli yerine otursun diye salladı, tellerini çekip bıraktı. Cihazı şaplakladı. Tık yoktu. Bağlantılarını kontrol etti. Problem görünmüyordu, hayretti.

Bu esnada sâbit telefon kıs kıs gülüyordu içinden, "N'aaber" diyordu; "kıymetini anladın mı müdür bey?"

Adam müdürdü; karısı ona evde ara sıra "Müdür bey" diye hitab ederek dalga geçtiği için sâbit telefon da, kendi kendine ona müdür diye hitab ediyordu. Aslına bakılırsa dalga geçmekte haksız da sayılmazdı. Müdür olduğu dönemlerde birkaç ay süreyle telefonu her açtığında, "Buyrun ben bilmemnerenin müdürü feşmekân" diye tanıtmıştı kendisini. Telefon da, "Peh, pabucumun müdürü; senin gibi müdürlerden kamu kuruluşlarında kıyâmet gibi var" diye burun bükmüş, adamın görgüsüzlüğüne hükmetmişti.

Evet, derin bir sükût.

- Bak şu işe yahu, diye öfkelendi adam, "Kırk yılın başında lâzım olur; mübârek evde yok, aloo, alooo?"

Bırakalım çıtı, küçük bir dıt bile yok!

- Neydi yahu bu telefon arıza şikayetinin numarası, zırt-pırt değiştiriyorlar kardeşim, ezberleyene aşkolsun. Nereye yazmıştı bizim hanım, buzdolabının üstünde miydi?

Evet, buzdolabının yan tarafına, mıknatısla tutturulmuş bir alay hısım-akraba fotoğrafı, nikâh şekeri süsü ve pasta-kurabiye tarifinin arasında o numara da görünüyordu. Adam cep telefonunu alıp numarayı çevirdi,

- Rrnn rrnnn Kuruluşumuzu aradığınız için teşekkür ederiz; sizin selâmetiniz ve bizim hizmet kalitemiz açısından bu konuşma kaydedilecektir. Razıysanız 2'yi, değilseniz 22'yi, biraz düşüneyim de öyle arayım diyorsanız 33'ü tuşlayıp içinizden 88'e kadar sayınız; şaka şaka!...

Adamcağız karşısında gerçekten bir hanım sekreterin bulunduğunu zannedip, "Ne demek efendim, nezaketiniz için ben teşekkür ederim" diyecekti ki kızın kendi kendine konuşup durduğunu fark edince utanıp sustu,

- Yeni bilmemne kampanyamızdan yararlanmak istiyorsanız lütfen 2'yi, yararlanmak istemiyorsanız 3'ü, "Bana ne be sizin kampanyanızdan; illallah be kardeşim!" diyorsanız 4'ü, hava durumu için 5'i, borsa için 6'yı, arıza ihbarı için 7'yi...

- Hah 7, dııt! Ardından aynı lüzumundan fazla şenşakrak ama hayret uyandırıcı derecede mekanik ve resmî bir genç kız sesi yeniden cilvelenmeye başladı,

- Arıza servisimizi aradığınız için teşekkür ederiz. Şimdi lütfen başındaki sıfırı katmadan alan numaranızı ve telefon numaranızı giriniz.

- Hay hay, ne kolaymış yahu, işte giriyorum; dıt dıt dıt...

- Şimdi girdiğiniz numarayı tekrar ediyorum; falanca filanca ise 1'i, değilse 2'yi, yakın bir numara ise 3'ü tuşlayınız!

- Bir kardeşim bir, doğru yani, dııt!

- Teşekkür ederiz. Şimdi de on haneli hizmet numaranızı tuşlayınız da görelim!

- Hizmet numarası mı; nedir kardeşim hizmet numarası filan, alooo. Ben ne bileyim be hizmet numarasını, adımı zor hatırlıyorum bazen. Yazdık ya numarayı kardeşim, aloo...

- Bu bir bant kaydıdır; lütfen ağzınızı bozmayınız, terbiyenizi takınıp adam gibi işleme devam edeceksiniz 5'i, "Yok ben biraz hava alıp geleyim beş-on dakika sonra arayım" diyorsanız 6'yı, yeni avantaj paketimizi tanımak için 7'yi tuşlayınız.

Adamcağız çileden çıktı, ahizeyi elinden fırlatıp atarak odanın ortasında ter ter tepinmeye başladı.

- Kırdırmayın bana be telefonunuzu, illallah yahu illallah; orada gerçekten bir adam yok mu, imdaaat!

Hayrettir, ahizeden hâlâ kızcağızın mekanik sesi hâlâ duyuluyordu,

- Bu kadar kızmanıza gerek yok beyefendi, durum anlaşılmıştır. Siniri bozuk bir müşteri olarak şikâyetinizi âcil listesine alıyorum. Arızanın akıbetini öğrenmek için müsait bir zamanda bu numarayı yeniden arayıp 9'u tuşlayınız; o cevap vermezse 10'u, 11'i, taa 20'ye kadar tuşladıktan sonra rahat bir yere uzanıp bütün kaslarınızı gevşeterek derince nefes alıp mümkün olduğunca yavaş bırakınız.

- Ne, ne diyorsun sen kuzum?

- Hay Allah, şaka ayol, tamam bir bakayım, hmmm, yahu sizin arızanız pek de entipüften bir şeymiş. Ne yapsak ki, neyse sizi çok üzdüm, düzeltebilirim hemen. Şimdi hemen düzeltmemi istiyorsanız 1'i, acele etmeyelim diyorsanız 2'yi, dağınık kalsın diyorsanız 3'ü tuşlayınız.

-1 kardeşim 1, Allah rızası için 1, lütfen...

- Beyefendi, yalvarmanıza lüzum yok. Tık, hallettim gitti. Gözünüz aydın. Şimdi hizmetimizden memnun kaldıysanız 4'ü, 'gerek yok, bundan sonra posta güvercini ile haberleşeceğim' diyorsanız 5'i tuşlayınız. Şirketimiz sinirli müşterileri için posta güvercini hizmetlerine başlamıştır. Bu kampanyadan yararlanmak istiyorsanız 5'i...

Not: Yukarda anlatılanlar tamamen hayâli olup, biraz da abartılmıştır fakat bu küçük ayrıntı, vatandaşın tuşlama çilesinin sona erdiği anlamına gelmemektedir. O halde bu yazıyı gerekli bulduysanız 1'i...



Kaynak (Arşiv)