Türkülerdeki anayasa ruhu
“Bir yılda yoğurduk her mısraını/ Yüzüğe kaş ettik Ağrı dağını/ Dünyaya değişmem bir aksağını/ Bir kutlu töredir bizim türküler...
Türküler bilirim Vanlı, Yemenli/ Yemen’in yolları güllü çemenli/ Söylemiş gelinler gözleri nemli/ Künyedir kuradır bizim türküler... Kavruldum ateşte boğuldum gamda/ Hepsi ayrı hava ayrı makamda/ Bir gelini sel aparmış Mugan’da/ Sellerde Sara’dır bizim türküler... Yıkılmış siyeci bozulmuş bağlar/ Davullar ah çeker zurnalar ağlar/ Bu gelin gönülsüz salmayın dağlar/ Bir bahtı karadır bizim türküler... Ay karanlık bulamamış yolunu/ Seferberlik yaman bükmüş belini/ Zifiri gecede sinsin yalımı/ Zulmette çıradır bizim türküler... Barak dedikleri bir ince ağrı/ Yükselir her gece sabaha doğru/ Uğuldayıp durur dağların bağrı/ Tılsımlı mağradır bizim türküler... Ekinler biçilir toy düğün olur/ Güzün gün kısalır bir süyüm olur/ Her çeşme başında kırk güğüm olur/ Nöbettir sıradır bizim türküler... Elif ördek olur göllerde yüzer/ Suyun aynasında saçını çözer/ Ceylanlar peşinde avcılar gezer/ Bir mîrî meradır bizim türküler/ Suları ürperten bir Nida olur/ Aksi seda veren Altındağ olur/ Bir merhaba olur, elveda olur/ Ne kutlu töredir bizim türküler... Veysel susar Davud Sulari söyler/ Kırım’dan gelirken serdârı söyler/ Köylüsü kentlisi hünkârı söyler/ Fermanda tuğradır bizim türküler... Köroğlu dağlarda kalır mı nâçar/ Hızır himmet eder kuş olur uçar/ Beyler unutursa Keloğlan açar/ Sihirli sofradır bizim türküler... Bin dereden su taşımış elekle/ Bin senedir kavgası var felekle/ Tırmanır sırtında ağır şelekle/ Ağrı’dır Hira’dır bizim türküler... Bülbül gibi gam dalında dem çeker/ Kara günde gam dağıtır gam çeker/ Türkülerin çektiğini kim çeker/ Kervanda buğradır bizim türküler... Toplansın âşıklar çağrım üstüne/ Ağrı bulunur mu ağrım üstüne/ Kara saplı bıçak böğrüm üstüne/ Onulmaz yaradır bizim türküler... Nağmeler delisi Sarısözen’i/ Anmayınca sazlar tutmaz düzeni/ Türküler peşinde gezmiş Fizanı/ Belh ü Buhara’dır bizim türküler... Bağlama dediğin üç tel bir tahta/ Ne şaha baş eğer ne taca tahta/ Tüm dertleri özetlemiş bir ‘ah’ta/ Bozkırda nâradır bizim türküler...”
“Bizim bu memlekette neyimiz var yahu?” sorusuna verilebilecek en iyi cevap, “Taşına toprağına, yeline baharına salıverilmiş bir avuç türküdür” dersek isâbet etmiş oluruz. Fukara çobanın ağanın bakılmaya kıyılmaz kızına hâriçten ve habersiz gönül koyup, tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış misali onu sahiplenmesi gibi bir şeydir bu galiba. Millet dediğimiz “mevhum” mefhumu, sadece gökyüzüne asılı bıraktığımız türkülerin âlemindeki mütekâmil, müşekkel ve mâkul birikimde buluruz. Kimseler bu birikimi azımsamamalı, hakîr görmemeli. Nice yıllardır anayasalara yazıp da tesis edemediğimiz müştereklik hissi, orada, türkülerde bütün vakarıyla mevcut zaten.
Kırk yıllık kadim dostum Prof. Dr. Cemal Kurnaz, “Türkülerin Gücü” nâmıyla risâle kutrunda, “kuru kaymak-yavan bal” kıvamında, gülbeşeker tadında bir kitap neşretmiş. Kalem tutan elleri yeşersin, yüz akımızdır. Yazının baş kısmında okuduğunuz “Türküler” başlıklı şiiri, kitaptaki “Ali Akbaş ve Türküler” başlıklı yazıdan, izin almaksızın iktibas ettim (Mîrî malıdır; iznin lâfı mı olur?) ki okuyanlar da o lezzeti ve mânâyı dimağında hissetsin. Kitapta bir de Tanpınar ve Türküler yazısı var; şu günlerde Anayasa uzlaşma komisyonu başta olmak üzere mevzu üzerine kafa yoran herkesin okuyası vardır.
Şiirin sahibine gelince; burada yiğidi gözünden tanıyanlara hitaben yazıyor olmanın keyfiyle belirtmeliyim ki ayrıca medh ü senâya ihtiyacı olmayan bir memleket büyüğüdür ve ciltlerle şerhin anlatamadığı bir nükteyi, “Türkülerin çektiği kim çeker” mısrâıyla hall u fasl edebilme marifetine sahip bir şairimizdir. Cemâl Bey’in güzel kitabı vesîle oldu, Ali Akbaş büyüğümün ellerinden kemâl-i hürmetle öperim. [email protected]