Türklük açısından Andımız
“Andımız”ın kaldırılması, genellikle Türk menşeli olmayan öğrencilerin tâbi kaldığı muamele öne çıkarılarak tartışıldı. Köken itibariyle Türk olmayan bir öğrenciye her sabah metazori, “Türk’üm” andı söyletmenin kabul edelim ki incitici, nefse gîran gelen bir yanı var.
Andımız’ın tarihî gerekçesine bakalım: Bütün nüfusu Türk kabul etmek Cumhuriyet’in “Osmanlıcı” stratejisiydi. Yıkılma döneminin siyasi aklı, bütün inanç ve etnik bağları silikleştirerek canlandırılmış bir Osmanlılık kavramını çare gördü; o dönemin şartları çerçevesinde Osmanlı kimliğinin vurgulanması hemen hemen tek tabii bir yoldu. Belirli ölçüde ve kısa bir zaman için bu yaklaşımın başarılı olduğunu da kabul etmeliyiz. Düvel-i muazzama ilk dünya harbiyle birlikte Osmanlı Devleti’ni tasfiye edip bölge haritasını yeniden düzenlemeyi aklından geçirmemiş olsa, muhtemelen Osmanlı kimliğini hâlâ taşıyor olacaktık.
Osmanlılık projesini çökerten ve anlamsızlaştıran siyasi ve askerî yenilgi oldu. Osmanlılık fiilen iflâs etti ve tarihe karıştı.
Devletin adıyla birlikte her vatandaşın siyasi hukuk itibariyle Türk sayılması gereğini de tartışmaya lâyık bulmuyorum. Siyasi tâbiyet mânâsındaki “Türk” sıfatı yerine başka isim aramak mânâsız. Cumhuriyet’in “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur” tarifi dün doğruydu, bugün de doğrudur. Cumhuriyet’in eksiği, siyasi hukuk çerçevesinde Türk sayılan nüfusun tamamını kültürel mânâda Türk kılmak için kamu gücünü ve eğitim politikalarını kullanmasıydı.
Andımız’ın niçin artık yeni Türkiye’ye dar geldiğini bu yanlışta aramak gerekir.
Konunun pek işaret edilmeyen başka bir vechesi daha var: Velev ki bütün nüfus, menşe itibariyle Türk unsurundan mürekkep olsun; ilkokulun ilk sınıfından başlayarak lisans seviyesinde Atatürkçülük ve İnkılap Tarihi derslerine kadar varan bir “resmî kararlılık”la devletin, Türk asıllılara Türklük ve milliyetçilik telkininde bulunması ne dereceye kadar doğru ve isabetlidir?
Öğrencilik ve gençlik yıllarımda böyle bir konunun tartışmaya açılması, itiraf ederim ki beni çileden çıkarırdı ve tepkiyle karşılardım. Devlet eliyle milliyetçilik propogandasına mâruz kalmanın mahzurunu şimdi daha iyi görebiliyorum.
Millî kimlik inkâr edilemez; bana göre devlet, millî kimliği propoganda etmek yerine, aynen “din ve fikir hürriyeti”nde olduğu gibi bu kimliğin rahatça ifade edilmesi ve yaşanmasını tehdid eden engelleri ortadan kaldırmakla yükümlü sayılmalıdır. Millî eğitimin maksadı öğrencilere Türklük şuuru telkin etmekten ziyade “İyi insan, bilgili vatandaş” yetiştirmekle sınırlı kalmalıdır. Devlet marifetiyle savunulan milliyetçiliklerin, “Millî varlık”a manidar bir katkıda bulunduğunu söyleyemeyiz. Millî varlığa, üretken, bilgili, kendisiyle barışık ve dünyadan haberdar fertler olumlu şeyler ilave edebilirler.
Resmî milliyetçilik politikalarının sonucu şudur: Herkesi potansiyel düşman sayan, tarihte sistematik olarak ihanete uğratıldığına inandırılan, insanlığın en eski ve en yapıcı kavmi olduğu hâlde dış güçlerin elbirliği etmesiyle geri bıraktırılmış, psikolojik açıdan tek kanadı kırık bir hâlet-i rûhiye. İşbu ferdin bütün ömrü, daima bir düşman hilesi sezmek, ihanet şebekelerinin melânetini kollamak ve her kusurunu her zaafını kendinden başka her yerde aramak alışkanlığı kazanmakla geçer.
Yıllarca Andımız’ı haykıran Türk çocuklarının, sırf bu yüzden Türklüklerine bir kalite ilavesi getirebildiklerini sanmıyorum; başka kökenlere mensup öğrencilerde ve ailelerde uyandırdığı haklı tepki ise cabadandır. Meselenin en acı yanı ise, devletin henüz mini mini vatandaşlarına bazı şeyleri defalarca, hatta her gün yemin ettirerek telkin etmesindeki tuhaflıktır.
Andımızın kalkmasını destekliyorum; çocuklarımızın artık bu uygulamaya tâbi kalmayacağından hoşnudum. Cumhuriyeti ayakta tutacak kuvvet ve iradeyi, sadece lâfta kalan kolektif yemin törenleri ve hamasi metinlerde değil, bilakis bilgi ve üretkenlikte aramamız daha isabetli bir tercih olacaktır. “Asil kan” edebiyatını da artık bir tarih hatırası saymalıyız. Evlatlarımıza asâletin kanla değil, insani meziyetlerle inşâ edildiğini öğretmeliyiz.
Her sabah and içmediği için hiçbir Türk evladı benliğini kaybetmez. Eğitimimizin daha ciddi altyapı problemlerine eğilmeliyiz artık.