Türkçe'nin altın zamanları, Falih Rıfkı Bey ve Taymis kıyıları

Falih Rıfkı Atay, kuruluş yıllarının gözde gazetecilerinden biridir ve bu yanıyla "köşk"e yakın gazeteci neslinin de ecdâdı sayılır. 1894 İstanbul doğumludur.

Gençlik dönemine raslayan İttihat ve Terakki yıllarında, Bahriye Nezareti bünyesinde hususi kalem müdür muavinliği görevinde bulunması(1917), onun kariyer çizgisini de büyük ölçüde tayin etmiş gibidir. Devrin Bahriye Nâzırı, meşhur "Enver, Talât, Cemal triumvirası"nın Cemal Paşasıdır. Cemal Paşa'nın Suriye Valiliği esnasında (ki asıl vazifesi Suriye'de iç güvenliği temin ve İngilizler'in Mısır'da hâkimiyet kurmasını engellemek maksadıyla atandığı IV. Ordu Kumandanlığı idi) Falih Rıfkı Bey de aslen yedeksubay olduğu halde Cemal Paşa'nın karargâhında görevlidir. Kanal harekâtı ve Suriye cephesindeki hâtıralarını daha sonraları "Ateş ve Güneş" ve "Zeytindağı" isimli iki kitap halinde yayınlamıştı.

O günlerde İttihat ve Terakki yönetimine biraz kırgın, hatta muğber gibi duran Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa'yla arasındaki serin husûmete mukabil Cemal Paşa'ya yakın isimlerdendir. Falih Rıfkı Bey'in yazarlık ve gazetecilik kariyeri, bu iki meşhur Paşa'nın kariyer çizgisiyle birleşmiş gibidir. Cemal Paşa'nın ikbâli sönmeye yüz tuttuğunda Falih Rıfkı Bey, İstanbul Matbuatında Milli Mücadeleyi destekleyen yazılar kaleme almaya başlar ve hatta bu yüzden Divan—ı Harb'e verilir. Istanbul'da II. İnönü Harbi'nden sonra Milli Mücadele lehinde oluşan ılıman havanın tesiriyle serbest bırakılır. 1923 Temmuz'unda yapılan milletvekili seçimlerinde Falih Rıfkı Bey Bolu kontenjanından meclise girer ve siyasi kariyerini tâ 14 Mayıs 1950 seçimlerine kadar istikrarla sürdürür. Evvelâ Hakimiyet—i Milliye, ardından Ulus, daha sonra Milliyet gazetelerinde ve çok partili hayatın başlamasıyla birlikte kurucusu olduğu Dünya gazetesinde (1952—1971), kalem elinden düşene kadar (ölümü Mart 1971) bilâfasıla yazar. Devrin pek çok milletvekili—yazar şahsiyetinde görüldüğü gibi Türkiye onları sadece yazar ve edebiyatçı şahsiyetleriyle tanımış ve değerlendirmiştir.

Falih Rıfkı Atay'ın bilinen en önemli eseri Çankaya'dır (ilk baskısı 1961). Bu kitap, Türk müelliflerinin Atatürk hakkında kaleme aldığı ve nedense hep de birbirine benzeyen ve inkilâp edebiyatını beyhûde yere köpürten eserlerden iki yönüyle farklıdır: Türkçesi fevkalâdedir ve o kitapta Atatürk, daha ziyade insânî cihetiyle aksettirildiği için anlaşılabilir bir sûret gösterir.


Ali Abi'nin sahhaf—kütüphane karışımı garip dükkânından çıktığımda koltuğumdaki beş kitaptan birisi Falih Rıfkı Atay'ın "Taymis Kıyıları" isimli eseriydi. Doğrusu böyle bir kitabın varlığından haberdar değildim; Zeytindağı ve Çankaya haricinde Falih Rıfkı Bey'in hangi kitaplarının yayınlandığını da bilmiyordum. Küçük boyda basılmış, sade tertipli, mütevazı kılıklı bir kitap. Fiyatı derseniz, şimdiki neslin anlayamayacağı kadar sudan ucuz: 60 kuruş. Kitabın baskı tarihi 1934. Seyahatnameleri öteden beri severim. "33'lerin dünyasında Falih Rıfkı Bey İngiltere'yi nasıl görmüş" merakıyla karıştırmaya başladığım ve bir hamlede okuyup bitireceğimi zannettiğim kitap çetin ceviz çıktı. Bizde genellikle anlaşılmayan, tercümesi çetrefil veya felsefî kitaplara "çetin ceviz" demek âdettendir; halbuki benim nazarımda "Taymis Kıyıları"nın çetinliğini inşâ eden şey, Türkçesinin soluk kesici güzelliği ve metnin "icaz" özelliği bakımından bir hamlede okunup bitirilmemesi gereken nefâseti idi.

"Taymis Kıyıları"nı, işte böyle bir talim ciddiyeti içinde, âdeta bitirmekten korka korka, sindire sindire okuyup bitirdiğimde hemen ansiklopediye sarıldım ve geniş bir nefes aldım. "Üstâd"ın henüz varlığından bile haberdar olmadığım (kitap haline gelmemiş ve arşivlerde toplanmayı bekleyen gazete yazıları haricinde) otuz küsür kitabı daha vardı.


Özellikle genç okuyuculardan gelen, "Neler okumalıyız, bize neler tavsiye edersiniz" yollu tavsiye taleplerini, bir "dünya görüşü" dikte edebileceği endişesiyle hiçbir zaman net bir dille cevaplandırmadım ama Türkçesini geliştirmek isteyenlere daima "Geç Osmanlı—Erken Cumhuriyet" döneminin, yani gençliğini 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde idrak etmiş edebiyat ve fikir adamlarının kitaplarını salık vermekten de geri durmadım. Sadece Çankaya ve Zeytindağı isimli eserlerine atfen Falih Rıfkı Bey'i de bu meyanda defalarca zikrettiğimi hatırlıyorum. Başkaları da vardı tabii; bir kere daha hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışmanın tam yeridir: Midhat Cemal Kuntay, Sabri Esat Siyavuşgil, Ahmet Haşim, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Afif Yesari, Ömer Seyfeddin, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Akif Ersoy, Nihat Sami Banarlı, Samiha Ayverdi, Halide Edip Adıvar, Cevat Fehmi Başkut, Şevket Süreyya Aydemir, Refik Halid Karay, Ahmet Rasim, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Samet Ağaoğlu, Abdülhak Şinasi Hisar, Sait Faik Abasıyanık, Salah Cimcoz, Ali Fuat Başgil, Ömer Bedreddin Uşaklı, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Ahmet Muhib Dranas, Ziya Osman Saba, Vâlâ Nureddin, Yusuf Ziya Ortaç, Kemal Tahir, Bedii Faik, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Necip Fâzıl, Haldun Taner, Cahit Sıtkı Tarancı ve daha niceleri. İçlerinde fikriyâtına muhalif olduklarım da var ama hepsi de bir yerde benim gıyabda muallimim oldular. Eserlerini damakta hakiki Afyon kaymağı lezzeti bırakan bir güzellik ve kıvam ile kaleme aldılar. Onların yazdığı her satır, bana "dil devrimi" denilen o büyük tahribâtın gereksizliğini hatırlattığı kadar, Türkçe'nin usta ellerde ne kadar büyük bir sanat, ilim ve ifâde kudretini haiz olduğunu da anlatır. Falih Rıfkı Bey, benim için, artık son nümûneleri de aramızdan çekilmiş bulunan o altın nesilden bir halka; ne yazdığı kadar nasıl yazdığını da merak ettiğim ve dilindeki kimyânın terkibini tahlile çalıştığım müstesnâlardan biri.


Taymis Kıyıları, Falih Rıfkı Bey'in tanınmış bir gazeteci ve parlamenter sıfatıyla ziyaret ettiği Londra başta olmak üzere yol güzergâhında derlediği dikkatleri bir araya getirdiği tatlı, şirin bir eser. Şimdi pek çok okuyucunun, "biz şimdi Taymis Kıyıları'nı nereden bulup da tesbitlerinizde haklı olup olmadığını bilebileceğiz" diye düşündüklerinden eminim. Kitabı okurken bazı yayınevlerinin külliyat neşri tarzında takip ettikleri yayın siyaseti aklıma geldi. "Keşke bir şövalye çıksa da bir Falih Rıfkı Külliyatı yayınlasalar" diye düşündüm. Meselâ Ötüken yayınları hatırlayabildiğim kadarıyla Peyami Safa, Erol Güngör, Tarık Buğra, Cengiz Dağcı, Cengiz Aytmatov külliyatını yayınladı. Başka yayınevleri de Nazım Hikmet, Yakup Kadri, Ahmet Hamdi, Abdülhak Şinasi vb. gibi isimlerin bütün eserlerini paket halinde okuyucuya sundular. Falih Rıfkı da bu cinsten bir özel himmeti fazlasıyla hakediyor bana göre.

Yâ himmet deyip geçelim.


Ve nihayet Taymis Kıyıları'ndan küçük bir alıntı:

"İngiltere için ne biliyorum. Birçok şey... Fakat hepsinin üstünde kafamı kaplayan hayal, çocukluğumda Babıâli tekaütleri ile yaşlı bahriye zabitlerinden dinlediğim, bir de İstanbul'un mütareke sokaklarında gördüğüm İngiltere'dir. Eski osmanlılarda ingilizcilik mezhep gibi bir şeydi:

Tanzimattan sonraki Türkleri çoğu hanefî, şiî veya şafiî oldukları gibi ingilizci idiler. Halk arasında, bunların ayetleşmiş düsturları bile tekrarlanırdı:

Bir İngilizin olduğu yerde bütün İngiltere vardır.

İngiliz bayrağı girdiği yerden çıkmaz. (...)

İngiltere, Asya ve Afrika müstemlekelerinde olduğu gibi, Osmanlı yarı—müstemlekesinde de bir mistikti. Bu mistik, Mustafa Kemal Erzurum'da İngiliz miralayını tutup hapsettiği, İngiliz bayrağı Boğazlardan çıkıp gittiği zamana kadar sürdü(...)

İngiliz emperyalizminin öz kuvveti, geri milletlerin yüreğindeki bu itikadda idi".


Kaynak (Arşiv)