Türk siyasetinin herdem taze dulu: "Merkez sağ"
Zaman'ın cumartesi manşeti, Demirel'in "merkez sağ"da yeni bir birlik oluşturmak üzere harekete geçeceğini haber veriyor; mefhumun muhalifinden hareketle Demirel'in merkez sağı bir anlamda "darı anbarı" gibi gördüğü açık ve bu hesaba göre merkez sağ denilen kütle, Demirel'den yedi yıldan beri ayrı kalmanın verdiği hasretle ondan gelecek ilk işareti beklemekte. "Oluşum" tamamlanınca merkez sağ denilen kütle işini gücünü bırakıp harala-gürele "kavalcı"nın peşine takılacak.
Bu haber izzetinefsimi incitti; hamdolsun kendimi "sağcı" yerine koymak alışkanlığını terk edeliberi en az yirmi sene geçti; fakat yine de incindim ve şu mahut merkez sağın "değnekçi" bakışıyla nasıl bir görüntü verdiğini düşünmeye başladım. İş bu değnekçi bakışıyla merkez sağ şöyle bir kitle olsa gerekir:
Merkez sağ, "saf" bir kitledir; buradaki saf kelimesi, argo dilinde başka kelimelerle rahatlıkla yer değiştirmeye hazırdır. Saftır çünkü kendi varlık şuuruna sahip değildir. Prensiplerden ziyade karizmatik isimlere meyyaldir. Bu karizmatik liderlerden birisi, onu kötü yola düşürse bile farkına varamayacak derecede de alıktır.
Merkez sağda siyasi şuur kıttır; modernizm, pragmatizm ve demagoji ile rahatça gözünü ve karnını doyurabilir ve bu nimetlere kavuştuğu için yıllarca hamdederek kendini mutlu sayar. Siyasi şuuru kıt olduğu için doğru dürüst partisi de yoktur; vaziyete göre kapanın elinde kalır ve bu haliyle gözü dışarıda geçkin dullara benzer; gördüğünden "göz kirası" ister.
Hafızası yoktur: Vaktiyle kendisini emanetçiye rehin bırakmış, ipoteğe koymuş eski aşıklarını bile hatırlamayarak her defasında tecdid-i nikah eyleyecek kadar gani gönüllüdür.
Korkaktır: Onda mesken masuniyeti, aile bütünlüğü hatta iffet gibi değerleri muhafaza edecek bir metanet mevcut değildir. On yılda bir vuku bulduğu için "rutin"den addettiği karakol baskınlarını bile tevekkülle karşılar.
Anaçtır; her yıkımdan sonra isyan etmeden yeniden derlenip toparlanmaya, kendine yeni bir "dost" aramaya koyulur (burdaki "dost" kelimesinin anlamını argo lügatinden aramanız daha iyi olur).
"Muhafazakar" diye adı çıkmıştır; bugüne kadar safderunluğundan başka hiçbir niteliğini doğru dürüst muhafaza edememiştir.
Aklı karışıktır: Fikriyatı yoktur; aklı gözünün ucundadır. Soyutlama gücü zayıf olmasına rağmen muhayyilesi genişleyebilme istidadındadır; hele masal dinlerken muhayyilesi çok plastik bir hal alır. Muhayyilesi körüklüdür, havayla genişler, havası alınınca gerçek boyutlarına dönmekte itaatkardır.
Alafrangadır: "Muasır medeniyyet seviyyesi" ülküsüne bayılır; fakat taşradan "alaturka" görüntüsü verdiği için muzdariptir. Teknolojiye pereştiş derecesinde hayran ve bağımlıdır.
Dinibütün gibi görünür; vakıa öyledir; fakat imanı zayıftır; kıt akıllıların iman mükellefiyetleri aslında "muhayyer" olduğu için maneviyatçılığı, metafizik bir temelden mahrumdur.
Merkez sağ vakıasına "merkez sağ simsarları"nın penceresinden bakıldığında görünen manzara hakikatle ne kadar mutabıktır?
Merkez sağ'ın konuşan dili var mı ki söylesin?
Dili olmadığı için bu mevhum kitlenin adına hep vantrilogları, yani "merkez sağ"ı pazarlayan siyaset simsarları konuştu. Evvelemirde bu isimlendirme yanlış; Türkiye'de Batı'daki karşılığıyla "sağ" yok; sağ siyaset yok, sağcı da yok. Vaktiyle "sol"u Batı dillerinden tercüme ederek öğrenen ve beğenen ve "taklidi iman" yoluyla solcu oldukları zehabına kapılan bir avuç entellektüel dışında "sol" da yok; sol siyaset ve solcunun olmadığı gibi.
Türkiye'de varlığından şüphe duyulamayacak olan şey, siyasi kabiliyetleri kısırlaştırılmış, "enenmiş" ve siyasi bir dil oluşturmasına müsaade edilmemiş yığınlardır. Siyaset sahnesine çıkabilme imkanı bulanların tamamı, eski Yunan tiyatrosunda olduğu gibi yüzüne geçirdiği maskeyle varlığını sürdürebilmek zorunda olduklarını bilen az sayıda cüretkar, kurnaz ve diğerlerinden daha enerjik aktörlerden oluşuyor. Türk siyasetinin ana güç santralleri, yoğun şekilde fikir ve meşrep depolamış siyasi veya sivil mahfiller değildir; siyasi hayatımızın ana güç santralleri bellidir ve bu santrallere mahdut sayıda devlet seçkini va'z-ı yed eder.
"Merkez sağ"mış; merkez sağ bir halüsinasyon, bir kuruntu, bir vehim. Siyasiler pekala biliyor ki siyaseten güçlü olmak, bu merkeze yakın veya uzak olmakla ilgili değildir; gerçek güç santrallerine yakın durmaktır. Bu memlekette halkın siyasi eğilimlerini olanca netliğiyle tebellür ettirebilecek bir seçim henüz yapılmadı. Her seçimde önümüze konulan birleşik oy pusulası, siyaset simsarlarının tükenmez kalemin ucunu yalaya yalaya itinayla tertip ettikleri listelerden başka ne? Kendimizi şu veya bu partiye yakın hissetmemiz, baskı altında kalınca halüsinasyona sığınabilme kabiliyetimizin harekete geçmesi anlamına geliyor. Son seçimde kaç partisiz aday seçilebildi ve seçilenlerin seçilme sebebi nedir; düşünelim?
"Seni kontenjandan biz seçtirdik, davaya ihanet edemezsin." suçlaması oyunun bütün foyasını döküveriyor işte; içinizde şu veya bu şekilde "kontenjan"a girebilmek için didinmemiş kaç kişi var?
Bir de "parti disiplini" diye tutturmuyorlar mı; ömür vallahi ömür!
Neticeye gelelim; merkez sağ, emir ve görüşlerinize müheyyadır Sayın Demirel; artık tavuk mu beslersiniz, yeni bir oluşum mu kurarsınız keyfiniz bilir; canınız her ne dilerse merkez sağ'ın başı gözü üzerinedir!