Türk halkı demokrat; ya siz?

Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un konuşması, aydınlar ve siyasi elitlerin hangi ana damara bağlı olduklarını açığa çıkarmak bakımından bir turnusol kağıdı etkisi yaptı: Katı merkeziyetçi bürokratik devletten, devletin ideolojik katılığını sürdürmesinden ve hukuk devleti yerine "devlet için hukuk"tan yana olan tutucular ilk günün şokunu atlatınca hemen dayanışma içine girerek saf tuttular. Buna mukabil "millet"in tamamı bu konuşmayı anladı, benimsedi ve destekledi. Sayın Selçuk'un konuşmasını tezyin eden bazı teknik, hukuki ve entelektüel tabirleri tam anlamadıysa bile, eskilerin tabiriyle "siyak u sibak"ından verilen mesajı kavradı ve yanında yer aldı. Sadece millet değil, sağcısıyla, solcusuyla, 68'lisiyle, İslamcısı, sivil toplumcusuyla bütün demokratlar bu çığır açıcı konuşmayı sahiplendiler. Hakimler arasında adalet dağıtırken itibar olunan "Hakim saymalı değil tartmalı" diye bir söz vardır: Hakikati ararken parmak hesabına bakılmaz; ama iş parmak hesabına vurulduğunda bile itirazcıların vahim bir ekalliyet teşkil ettiği fark edildi; destekleyiciler ise daha demokrat, daha hukuklu, daha insanca bir Türkiye arzulayan bütün bir milletti.

İtirazcıları kınamıyorum; itiraz ve muhalefet zenginliktir; ama aslolan tartışma hukukunu sağlam esaslara bağlamaktır. Halen içinde yaşadığımız zahiri hukuk düzeni, tartışma hukukunu adalete raptedemediği için fersudeleşti. Bugüne kadar süre gelen zahiri demokratik düzenden, hukukun özünü iğfal eden alil siyasi hukuk nizamından gıdalanarak bir yerlere tutunanların itirazlarındaki ana fikir, dünya gidişatında, yani moda tabirle "çağdaş uygarlık düzeyi"ne ters düşüyor ve onları, bugüne kadar itinasızca sarf ede geldikleri "tutuculuk" kavramının kalıplarına mıhlıyor. Yargıtay Bakanı Sami Selçuk'un konuşması, sırf an'anevi zihni duruş yerlerinin gerçek koordinatlarını açığa çıkardığı için daha şimdiden önemli bir fonksiyon icra etti. Kamu düzenimizi ve devlet anlayışımızı makyajsız haliyle, adeta bir uyku mahmurluğu içindeki tabii haliyle resmeden bu fotoğrafın, sırf hakikati aksettirdiği için "sert" bir görüntü verdiği söylenebilir; ama buna ihtiyacımız olduğu tartışma götürmez.

Yargıtay Başkanı gökten zembille indirilmiş veya şahsi fikirlerinden mürekkep fikirler serdetmedi; çağdaş dünya hangi standartlara itaat ediyor ve önemsiyorsa onların Türkiye'de de vücut bulmasını dile getirdi. Söylediği şeyler Türkiye'de ilk defa seslendirilmiş şeyler değil; yıllardan beri Batılı liberal demokrasilere zemin teşkil eden, ülkemizde de nice zamandan beri seslendirilen, yazılan, konuşulan ve savunulan şeyler. İtirazcıların ilk anda "kem-küm" edip bilahire belden aşağı hamlelerle psikolojik üstünlük sağlama çabaları bu defa gerçekten dramatik kaldı. Tam bir suçüstü haleti içinde işi şahsiyata dökmeğe, tartışmayı fikir zemininden çıkarıp alışa geldikleri itham ve bastırma usulüne müracaatla sarsıntıyı atlatmaya çalışıyorlar; ama nafile ve çi faide!

Sevgili itirazcılar; hala görmüyor musunuz ki savuna geldiğiniz meşrep için deniz tükenmiştir ve Türk halkını bundan böyle pilav üstü yarım demokrasi ile yönetmeğe imkan kalmamıştır; zahiri tehlikeler icat ederek halkın hukukunu daha nereye kadar kısıtlamayı başarabileceğinizi zannediyorsunuz ve halkın siyasi hukuk ve hukuk devleti konusunda sizden daha "avantgarde", daha "Batıcı", daha "çağdaş" olduğunu ne zamana kadar görmezden gelebileceksiniz? Belki yarıda kalmış "acil" işleriniz, hayati bağlantılarınız var; ama artık kabul etmelisiniz ki, neredeyse geçen asırda itibar edilen hukuk ve siyaset modelleriyle Türkiye yönetilemez. Acil işlerinizi bir an evvel tasfiye edip değişim rüzgarına koridor açarsanız biz bu jesti bile "memleket hizmeti" sayacağımıza söz veriyoruz.

Sami Selçuk acı konuştu; ama ilaçlar acıdır; bu münakaşanın bir kamplaşmaya dönüştürülmesi Türkiye'ye zaman kaybettirir. Kamplaşmada değil ama münakaşada taraf olacağız: Hukuk devleti, hürriyet, açıklık, yüksek insan hakları standartları, gerçek manada laiklik ve çoğulculuk taleplerinin yanında yer alacağız;

Yani Türk halkının yanında!


Kaynak (Arşiv)