Turhallı
70 yaşlarını geçkin olmalıydı; yağışsız ama ayazlı bir kış gününde, soluk güneşinin değmediği kuytu dükkân köşesinde ısınmaya çalışan üç-beş kişiden biri de oydu. Pek lafa karışmıyor, ara sıra soğumaya bıraktığı açık çayından küçük yudumlar alıyordu. Bir ara söz dönüp dolaşıp defineciliğe gelince, bakışlarında "benim anlatacağım çok şey var" anlamında bir canlanma sezdim,
- Ben bu işe vaktiyle bugünün parasıyla milyarlar yatırdım, diye sohbete girişti, "Gençtim, gücüm kuvvetim yerindeydi; param da vardı. Öyle olunca insan rahat durmuyor tabii. 'Filan mahallede iki ev arasındaki boş arsada gömü varmış.' dedi ahbabın biri. Bu işe bayağı merak salmış olmalı ki Turhal'dan nefesi kuvvetli bir cindar çağırtmış. Adam geldi, bizim tayfa hep beraber arsaya gittik. Arsa dediğim yer, bizim evin bir sokak kadar yakını zaten. Adam suya bakıp anlatmaya başladı. 'Çok iri mertekler görüyorum.' dedi. 'Birinin boyu sekiz metre kadar var, derinlerde duruyor. Onu alacaksınız, sonra irice potaya benzeyen bir kap var; ama içinde bir şey yok; boş. Daha sonra L şeklinde bir Horasan duvar parçası çıkacak, onun dibinde su var. Suyun nereden geldiği belli değil, o suyu aşabilirseniz birkaç basamak inip bir kapıyla karşılaşacaksınız. Ardında salon gibi kapalı hücre duruyor. Odanın ortasında göğsünde yeşil boyalı bir şeyler bulunan bir adam heykeli var. Az ötede ise sabun kalıbı gibi altınlar duruyor. Ben diyeyim, üç dört kamyon getirseniz ancak kaldırabilecek kadar çok altın var. Fakat siz altınları boşverin, heykeli alabilirseniz, dünyalık olarak size yeter, altından çok daha değerli bir şey o heykel..."
Kuytu ve soğuk dükkânda ancak kendini ısıtabilen sobanın etrafındakiler, nefes bile almadan dinliyorlardı. Daha önce kim bilir kaç defa dinlemişlerdi. Herkes hikâyenin sonunu biliyor; ama yine de detaylardaki çekiciliğe kapılmadan edemiyorlardı.
- Adamın dediğine göre burada Selçuklular'dan evvelki padişahlardan birinin darphanesi varmış lakin 'altını boşverin, heykele bakın asıl' deyince keyfimiz yerine geldi. Teşkilatı kurmaya karar verdik. O esnada rençberlikle uğraşıyorum, pek çok tarlayı ekip biçtiriyorum. Oradan kazma kürek getirttik, amele tuttuk. Müzeye haber verdik ki ben gizli saklı iş görmeyi sevmem. Arsanın iki yanı ev olduğu için mecburen kazdıkça sağına soluna toprak uçmasın, ev yıkılmasın diye destek veriyoruz. Kazılan toprağı yukarı nakletmek için çukurun içine kademe kademe iskele kurdurdum. Haylice param gitti, gerçi birkaç arkadaş ortağız ama daha çok benden çıkıyor para. Öyle bir heyecan bastı ki bizi, üç beş kuruş parayı gözümüz görmüyor. Ha sen vermişin, ha ben. Heykeli boşverdik, kamyonla altın külçesi mevzubahis.
- ...
- Adamın dediği çıktı, potaya benzeyen demir bir kap bulundu. İçinde bir şeyler eritilmiş, fakat nedir? Daha evvel söylediği ardıçtan mertek de çıktı. Orada toprak çürük olduğu için binanın temeline ardıç mertekler koyup öyle duvar örmüşler. Her buluntuda Turhallı'ya itimadımız artıyor. Suya bakıyor söylüyor, biz görmüyoruz ama o görüyor. Sonra L şeklindeki yıkık Horasan duvarını da görünce içimden dedim ki, ben bu altunları burdan çıkarırım, yolu yok. Fakat duvarla beraber Turhallı'nın dediği bir su peyda oldu. Evvela aldırış etmedim, tarlada kullandığım dört inçlik pancar motoru var ki ırmağı bile kurutur neredeyse. Onu getirttim, suyu çekiyoruz, tahliye ediyoruz, tam iki kazma vuracak iken bir başka yerden yine su sökün ediyor, yine çekiyoruz bu defa başka yerden başlıyor; öyle gürül gürül de değil, sızıntı gibi fakat bir anda çukuru dolduruyor. İnat ettik, biz motorla su çektik, su geldi, biz çektik su eksilmedi. Geceleri neredeyse orada yatıyoruz. Âlemimiz yerinde; cümbüşler, klarinetler... Yiyiliyor, içiliyor fakat Turhallı ağzına içki sürmüyor.
- Eee..
- Bana kalsa bir sene oradan su çekeceğim, yine parayı alacağım fakat bir sabah yandaki ev güm diye bizim kazdığımız yerin üstüne çöktü. 'Bu işte bir belâ var üstüne gitmeyelim' dedi arkadaşlar, zaten gidecek halimiz de kalmamıştı. Kazdığımız toprağı doldurup kapattık çukuru... Orada bir sürü malzemem, kerestem gömülü kaldı. Çıkarmaya değmez fakat çok da para harcadımdı.
- Peki dedim, "Orası hâlâ duruyor mu, yoksa sonradan kazıldı mı?"
- Yoo duruyor, diye cevap verdi. Hatta geçenlerde kenarına bir apartman inşaatı başlattılar. Müteahhite gidip haber verdim, böyle böyle dikkatli olun, burada bir şeyler var diye, ne oldu bilmiyorum.
Dalıp gitmişti, etraftakiler, "Turhallı'nın ilmi kuvvetliymiş, televizyon gibi görmüş vaziyeti" diye fikir yürütüyorlardı. Kulağına eğildim,
- Şurada sağlam bir gömü var, beraber çıkaralım diye biri teklif etse ciddiye alır mısın, yine bıraktığın yerden başlar mısın? diye fısıldadım.
- O tarihten sonra çook yerlere gittik, bırakmış değilim ki... diye gülerek cevap verdi. "Benim kızdığım husus, arkadaşların ortaklığa riayet etmemesi oldu. Tamam ortağız diyorlar, paralar benden gidiyor. Bir şey bulamayınca hesap sırtımda kalıyor. Şimdi eğer öyle bir şey olsa, benim verdiğim miktar kadar para koyan ortakla yine giderim kazıya..."
Güneş ikindi sularına doğru iyice eğilmeye başlamış, çay molası da bitmişti. "Ben artık gideyim, akşam oldu nerdeyse" diye davrandı, cemaate "eyvallah" dedi. "Güle güle" dedik.