TRT 3 Radyosu'nu dinler misiniz ara sıra?

Bir şey okurken veya yazarken müzik dinlemek beni yoruyor; özellikle Türk müziği, zira Türk müziği dinlerken beyin "belli ki âşinalıktan ötürü" nağmeleri zihnin arka planından takip ediyor ve dikkati en azından ikiye bölüyor. İşte o yüzden sessizliği dağıtmak ihtiyacı hissettiğimde TRT'nin Radyo 3'ünü açıyorum.

Pek kulak vermediğimden olsa gerek düne kadar dikkat etmemişim; bizim Radyo 3 her gün öğleden sonraları Batı müziğinin tarihine dair açıklamalı müzik eserleri yayınlıyor. Rönesans müziği, Barok müzik adlarıyla yapılan programlarda Batı müziğinin temel çalgılarını tanıyor, onlar için yazılmış bestelerin muhtelif yorumlarını dinliyor ve icracıların hayat hikâyesi hakkında "kısa da olsa" bilgi sahibi oluyoruz.

Ama bir türlü adam olamıyoruz!

Acaba Radyo 3'ün dinleyicileri benim gibi kulak asmadan "ses olsun kâfi" zihniyetiyle mi dinlemektedirler bu caanım programları; benim bildiğim Radyo 3, en azından 20 senedir yayın yapıyor ve herhalde klasik Batı müziğini sevdirmek ve onun hakkında bir kültür altyapısı oluşturmak gibi bir görevi yerine getiriyor. Peki, öyleyse necib toplumumuz niçin, iş gönlüne bırakılınca hermafrodit taverna şarkıcılarını, eti penseyle sıkılmışcasına tiz perdeden çığlık atarak höyküren (ve yumuşak ge sesini mutlaka sert ge ile telaffuz ederek, "biz doguluyuk agam" mesajı veren) türkücüleri ve bacak kadar çoluk"cocuğun henüz kemâle ermemiş çatlak sesini dinlemeyi tercih ediyor? Garip doğrusu!

Aynı hayreti ansiklopedi furyasında da yaşamıştım. Vaktiyle bazı gazeteler delirmiş gibi ansiklopedi dağıtıyorlardı. Akrabadan hangi eve gitsem "vitrin"in en mutenâ rafında altın yaldız çamuruna yatırılmış sıra sıra ansiklopedi ciltleri görüp, "ey Türk milleti nihayet 'aydınlanma' çağını yakaladın; bu ahali evlerine bedava maliyetle giren şu ansiklopedileri yalayıp yuttuğunda çağları, üzerinden uzun atlamacılar gibi sıçrayıp geçtiğimizin resmidir" diye için için keyif alıyordum. Lâkin o da ne; bizim millet bu ansiklopedi salgınını o kadar müthiş bir eskivle ıskaladı ki, Batı'nın onsekizinci yüzyılda idrak ettiği "aydınlanma" inkılâbına dair bütün ümitlerim tuzla buz oluverdi.

Okumuyoruz arkadaş, zorla mı?

En gayri ciddi, hatta yalapşap hazırlanmış bir ansiklopedi bile "kaldı ki çok ciddi ansiklopediler yayınlandı o günlerde" bir dünya görüşü etrafında eşyanın, kavramların ve hadiselerin yorumunu ihtiva etmesi bakımından zihin konforunu sarsıcı etkiler taşır. Lâmı cimi yok; okumadık; okusak, en yakın seçim sonuçlarından belli olurdu hiç değilse.

İşte öyle bir şey; Yirmi seneyi mütecaviz zamandan beri Radyo 3, Batı müziği hakkında "neredeyse akademik seviyede" yayın yapıyor; aynı tarzda eğitim veren konservatuvarların gayretlerini küçümsemeyelim; üstelik hatırlarsınız, bu memlekette 1976 yılına kadar Türk Müziği Konservatuvarı bile yoktu ve bütün ilk ve orta öğretim talebesi müzik derslerinde Batılı tarzda müzik eğitimi görürdü!

N'oldu onca gayret, nereye gitti? Çitini çubuğunu satıp vaktiyle radyoculuğa soyunanlar bile Radyo 3'ten daha çok "reyting" alıyor bu ülkede. Sabık devlet başkanlarımızdan birinin maestro kürsüsüne geçip, "işte çağdaş Türkiye bu arkadaşlar" diye duygulanması bile kâr etmedi. Onca emek, şöyle ucundan, küçücük bir Rönesans hamlesine, bir aydınlanma kıvılcımına bile medâr olmadı; bu vâdide dikilen fidanlar senesini görmeden sökülüp övendere haline getirildi.

Yine de pek üzüldüğüm söylenemez ama milli servet diye bir kavram var; milli servete, emeklere, gayretlere, heyecanlara yazık oldu; derdim o.

Hayır efendim, hiç de milletim nâmına utanç duyuyor, hacâlet hissine filan kapılıyor değilim; ne zaman ki Avusturya Devlet Radyosu, 3. postasından her gün öğleden sonra, Açıklamalı Tarihi Türk Müziği yayını yapar, Türk sazlarını tanıtır, haftada en az bir kere Rast Kâr"ı Nev'i çalar ve bunca gayret neticesinde Avusturyalılar feyz"yâb olub, "çok şükür işte şimdi çağdaşlaşmaya başladık" derlerse, o zaman mahcûb olurum işte.

Kültür münâsebetlerinde de "mütekabiliyet" esastır bana göre; aksi takdirde, "ben sana hayran, sen cama tırman" nev'inden bir durum hâsıl olur ki medenî anlamı yürekler acısıdır.

İşte böyle aziz dinleyiciler; farkında olmadan verdiğiniz vergilerin bir kısmının da Rönesans müziğini Türkiye'de tanıtmak ve sevdirmek için harcandığını bilmiş olunuz.

Kültür kültürdür!


Kaynak (Arşiv)