Taşranın çerağları pırıl pırıl

Geçen hafta sonu, Türk Edebiyatı Vakfı "Elaziz" şubesinin nazik davetine icabeten Elaziz yollarına düştük. Bu beldenin harimine vasıl olunca bir kere daha anladım ki, Türkiye hakkında bildiklerimiz umumiyetle haritaya yaslanan ve tanıdıkların şehadetleriyle beslenen ön yargılardan ibaret.

Elaziz'in yücesinde öyle bir Harput var ki, Elaziz gibi nice şehri defalarca yeniden inşa etmeye kafi gelecek derecede tarih, mimari ve kültür birikimini derununda muhafaza ediyor. Harput, şaşırtıcı güzellikleri ve "görmüş geçirmiş" haliyle Elaziz'i mayalayıp durmakta; lakin her şehri güzelleştiren esasen o yerin yerlileridir: Türk Edebiyatı Vakfı'nın Elaziz "beylerbeyi" aziz Meftune Güler Hanımefendi başta olmak üzere, iki günlük ziyaretimiz esnasında bizleri adeta bir ihtimam halesi ile kuşatan Prof. Dr. Vedat Tanyıldızı ve zarif eşi, Elazığ Konservatuvarı Derneği Başkanı Sayın Nihat Kazazoğlu, Doç. Dr. Ahmet Buran, Nazım Payam, Gurur Bulut ve artık müsellem hale gelen dalgınlığım yüzünden isimlerini maalesef hatırımda tutamadığım meslektaş, fikirdaş, ve gönüldaşlarımla birbirinden güzel hatıralarla dolu iki güzel gün geçirdik. Türkiye coğrafyasında şaşırtıcı kavislerle gezinerek memlekete omuz veren çelik kolonların Elaziz'de parıldayan aksamını dünya gözüyle görmek, bir manada "memleket" fikrini elle tutulur hale getirdiği için çok değerli bir tecrübe oldu.

Elaziz başta Fırat Üniversitesi olmak üzere, vilayet ve belediyenin şehirle imtizaç ettiği bir belde. Elazığ Valisi Sayın M. Lütfullah Bilgin'in, Özel İdere'ye ait bir binada sivil kültür kuruluşlarını nasıl bir araya getirdiğini görünce doğrusu imrendiğimi itiraf etmeliyim. Taşraya "kültür merkezleri" açmak elbette güzel hizmet ve büyük nimet; ama merkezi idarenin taşraya yapabileceği daha samimi ve ivazsız yatırımlar da var. Kültürle ilgili kuruluşları aynı mekanda toplamak fikri, kendiliğinden kültür ve irfan ışımasına yol açan bir buluş. Elaziz ki, merkezi idarenin ödenekli faaliyetlerine gerek hissetmeden kendi çerağı ile kendi afakını aydınlatabilecek zenginlikte mümbit bir insan ve kültür hamulesine sahip.İşte bu binada faaliyet gösteren Elazığ Musiki Konservatuvarı Derneği, 1971 yılından beri şöhretini bir efsane gibi bütün Anadolu'ya yaymayı başarmış köklü bir hizmet müessesesi olarak TEV ile birlikte bu binada hizmet veriyor. 1971 tarihine bir "mim" koyunuz; çünkü devletimiz, Türk musikisi eğitimi veren ilk devlet konservatuvarını bu tarihten tam beş yıl sonra 1976 yılında Nişantaşı'nda kurabilmişti. Çok kısa bir zaman için de olsa Türkiye'nin ilk ve tek sivil konservatuvarını gezmek, gecenin saat on birinde bile hala tazeliğini koruyabilen çaylarını içmek, keman sanatkarı Kenan Çimtay'ın sazı refakatinde dernek başkanı Nihat Kazazoğlu'nun sesinden bir Elaziz müstezadı dinlemek fırsatını bulabildiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Elazizliler bu kurumun kıymetini biliyor ve maddi manevi yardımlarını esirgemiyorlar; darısı diğer taşra şehirlerinin başına.

"Yıl bir, sayı bir" başlığı ile Elaziz'in kültür ve irfan iklimine çerağ tutan iki güzel dergiden sizleri haberdar etmek isterim: İlki "Külliye" dergisi. Elazığ İzzet Paşa Vakfı'nın desteğiyle yayın hayatına atılan "Külliye" dergisi, üniversite mensupları ile Elazizlilerin nasıl omuz omuza durduğunu göstermesi bakımından çok dikkatimi çekti. (Adresi: Vali Saim Çotur İş Hanı, kat; 2, No: 14-Elazığ). İkinci derginin ismine bayılacaksınız: "Mavi". Mavi, "yaşayan Türkçe"yi esas aldığını gösteren başlangıç yazısı ve temiz baskısı ile parıldayan bir dergi (Adres: Kültür Mah. Kenar Sk. kat: 4, No:1,Elazığ).

Ankara'da hükümet çalışmalarının gerginliği ile hava, güzelim bahar mevsiminde buz gibi görünse de taşranın -neyse ki- kendine mahsus güzellikte bir alemi ve iklimi var.

Hasılı taşranın çerağları pırıl pırıl!


Kaynak (Arşiv)