Tarihin en uzun ve en berbat kamera şakası

YÖK Başkanı, Rektörler Komitesi ve Yargıtay Başsavcısı'nın "İstemezük"çü tavrına Başbakan'ın, "hade ordan; gidin işinize bakın" demesinin ardından, Cumhurbaşkanı Gül'ün Esenboğa'da karşılaştığı tatsızlıklar insanın içini -Cem Yılmaz'ın tâbiriyle- "ardinal"le dolduruyor; heyecanlanıyoruz. Oh, ne güzel...

Basında yine cepheleşme başladı: Laikçiler, öyle olmayanlar... Başörtüsünü savunanlar, karşı çıkanlar... 82 Anayasası'nı sevenler, yenisini isteyenler... Gazete sayfaları renkleniyor, televizyon haberlerinde bol efektli, bol tekrarlı pozisyonlar birbirini takib ediyor.

Az gittik, uz gittik; dere tepe düz gittik; bir de dönüp ardımıza baktık ki, aa bir arpa boyu yol gitmişiz; hâlâ türban, başörtüsü konuşuyoruz. Bu gidişle 21. yüzyıl, tarihlere "Türklerin başörtüsüyle imtihanı" diye geçecek. Müthiş şaka, korkunç bir istihza mevzuu bu; belki de tarihin en büyük ve berbat kamera şakası!

Meseleye bakın: Bir grup insan diyor ki, "başörtülü kızlar üniversitede okursa cıss olur, devlet yıkılır" bir başka grup ise, "bir şey olmaz, yasakçılık ayıptır" fikrinde.

Bir dakika, lütfen bir dakika... Neyi tartıştığımıza bir bakınız sakin kafayla lütfen, yeniden bakınız. Şu saçmalığın dinle, imanla, vatanla, cumhuriyetle, rejimle, inançla hiçbir ilgisinin olmadığını, olamayacağını farkedeceksiniz. Artık netleşmeye başlamıştır ki başörtüsünü savunanın asıl derdi din-iman değil; karşı çıkanın da yegâne meselesi rejim, cumhuriyet filan değil. Başörtüsü ekmek gibi bir şey olmuş; bir nevi geçim kapısı oluvermiş, bir iktidar nesnesi bu; dikkat, artık mâsum değil!

Kimse mâsum değil bu kirli oyunda; onca sıkıntılı günlerden geçip seçim vartaları atlattıktan sonra bu yeni anayasa meselesi ve içine konulduğu varsayılan başörtüsü yasağını kalkması davasının nasıl gelip gündemi tıkadığına bir bakalım; bu kadar tesadüfün tam da "biraz huzur" diye soluklanacağımız bir demde ortalığa çıkması, "artık normalleşelim" beklentisinin yoğunlaştığı bir dönemde başörtüsü etrafında iki kampa bölünmeye kışkırtılmamız çok garip.

Kendini iyi ve anlamlı bir cümle kuramayacak durumda hisseden herkes, ilk iş olarak vaziyeti kurtarmak için içinde başörtüsü geçen bir lâf ediyor (bkz. bu yazı!) Arslanın tavşanı, "nerde senin şapkan" diye pataklaması gibi, bunaldıkça başörtüsünü bir ucundan çekiştiriyoruz. Yahu bu mütalaalarla bu münakaşa binlerce sene sürer ve bitmez. Bu meseleye dair gökkubbe altında söylenmedik söz kalmadı ve belli oldu ki konuşarak anlaşamıyoruz, öyleyse susalım bari; böyle sükût, öyle konuşmaktan hayırlı! En azından yıllardır yaptığımız gibi mesele yok gibi davranamaz mıyız yani?

Yoo... Başörtüsü etrafında halkın taraf haline gelmesi herkesin işine gelmektedir; bilaistisna herkesin.

...

AK Parti seçim kazanalıberi iki ay oldu; bu süre zarfında yönetici çekirdeğin bazı fikri tereddüdlere kapıldığı, seçim sonrası atılacak önemli ve kritik kararlar hakkında iyi teemmül edilmediği kanaati hâsıl oldu bende. Gerekçelerimi ve tedirginlik uyandıran şeyleri daha önce de belirtmiştim: Ben bugünün muktedirlerinin yerinde olsaydım, seçimlerden sonra stratejimi gerginlik ve patırtı üzerine değil, bilakis vuzuh, açıklık, anlayış ve diyalog esasları üzerine kurardım. Üzüm yemeye çalışan herkes böyle yapardı; bağcı ile maraza çıkarmayı üzüm yemekten daha rantabl bulanların başka bir hesap yaptıkları belli oluyor.

Memurlarıyla polemiğe girmekten haz duyan bir iktidar, seçimleri kahir ekseriyetle kazansa bile indimde makbul değil; hoşuma gitmiyor.

Görüyor ve tasvib etmiyorum!


Kaynak (Arşiv)