Tarihe dair bir "Kültür ve Usul" meselesi

Yılmaz Karakoyunlu, Türk siyâsetine zenginlik ve seviye katan entellektüel milletvekillerinden biri;

Sabah gazetesindeki yazıları, kalemin ardındaki kafa hamûlesine işaret ediyor. Geçen pazar günü Yılmaz Karakoyunlu Birlik Vakfı'nın düzenlediği II. Abdülhamid dönemini tartışan sempozyum vesilesiyle Midhat Paşa'nın yeniden neşredilen hâtıratına işâret ederek mezkûr devirdeki adalet uygulamasının ve yönetim keyfiliğinin ciddiyetle tartışılmadığından bahsediyordu.

Sayın Karakoyunlu, zannımca Midhat Paşa'nın hâtıratının verdiği taze tedâilerle, tarihimizde "Yıldız Mahkemesi" olarak bilinen yargılamanın adâletine istifham işâretleri koymuş; fikrine saygı göstermeliyiz ancak "Abdülhamid seminerinde adalet ahlakı..." başlıklı yazısı, modern değerlerin baskısıyla tarihî hadiseleri değerlendirmenin ne türlü hüküm hatâlarına yol açabileceğini göstermesi bakımından tarih usûlü derslerinde örnek metin olarak okutulacak derecede dikkat çekiciydi.

Yıldız Mahkemesi'nin, Sultan Abdülaziz'in katline yol açan siyâsî kumpası sorgulayan bir heyet olarak "adlî" olmaktan ziyâde "siyâsî" ciheti ağır basan bir yargı sürecine sahne olması tabii görünür; buna rağmen mahkemede verilen idam kararlarının Abdülhamid tarafından müebbed hapse çevrilmesi ilginçtir. Daha da ilginç olan cihet, mahkeme tahkikatı esnasında İzmir Valiliğine gönderilen sâbık sadrazam Midhat Paşa'nın, mahkemeye davet kararını öğrenmesi üzerine İzmir'deki Fransız Konsoloshanesi'ne sığınarak oradan "İstanbul'a giderim ammâ ecnebî bayrağı altında giderim" tarzında şartlar dikte etmeğe kalkışmasıdır. Bu sözü, o esnada Adliye Nâzırı olan Ahmed Cevdet Paşa, İzmir vali vekilinin resmî telgrafına binaen naklediyor.

II. Meşrutiyet'ten sonra köpürtülen "büyük devlet adamı Midhat Paşa" edebiyatını anlarız, bu edebiyatın Midhat Paşa sempatisine dönüşmesi de anlaşılabilir bir şeydir ama böylesi siyâsî ciheti çok su götürür bir duruşmayı sadece mahkûmun nokta—i nazarından mütalâa etmenin anlaşılır yanı yoktur. Esasen Midhat Paşa'yı efsâneleştiren, onun Taif'te talihsiz ve trajik bir şekilde boğulması olmuştur; biz siyâsî şehitleri daima sempatiyle karşılarız. Buna mukabil siyâsî şehit sıfatına bürünemeden tabii bir vefat ile göçen meşhur Jöntürk lideri ve Meclis—i Âyan Reisi Ahmed Rıza Bey bir mânâda unutulup gitmiştir.

Sayın Karakoyunlu, "Abdülhamid'in böylesine geniş kapsamlı olarak yeniden gündeme getirilmek istendiği günlerde Mithat Paşa hatıralarının yeniden yayınlanmasını bir ilahi tesadüf olarak görüyorum" derken, duruşmayı aydınlatacak sürpriz bir şehâdetten bahsedercesine yine nevi şahsına mahsus bir istinbatta bulunuyor; halbuki bu mesele erbâbı mâbeyninde enine—boyuna tartışılmış ve tarih hükmünü vermiştir. Keşke sayın Karakoyunlu makalesini kaleme alırken Yıldız Mahkemesi ile neşriyata şöyle kısa bir bakış atfedebilmek fırsatını bulsaydı.

"Yeni yüzyıl hiç kuşku yok ki Abdülhamid uygulamasından çok büyük ilhamlar alacak değildir" cümlesini ise kritik etmekten özellikle kaçınıyorum; esasen tarih ulemâsının ve amme efkârının II. Abdülhamid hakkındaki kanaati hiç de şaşırtıcı olmayan bir tetâbuk gösteriyor.


Kaynak (Arşiv)