Taraklı’yı Çanakkale’ye bağlayalım mı?

Geçen hafta yayımlanan “Taraklı Çelişkisi” başlıklı yazıda bir hüsnüniyet suikastına kurban gittim. Şöyle oldu: Yazıya aynen şöyle başlamıştım: “Nüfusu 3 bin.

Etrafını sarmalayan yeşil tepelerin kuytusuna gömülmüş minik bir kasaba. “Kasaba” sözüne alınacaklardır Taraklılılar; düzeltiyorum, ilçe.”

Baskıya girmeden önce yazıyı gözden geçirmekle görevli arkadaşım, “ilçe” kelimesinin öyle tek başına, sıfatsız ve unvansız kalmasına kıyamamış. Hâfızasına güvenerek, “... düzeltiyorum, Bolu'ya bağlı bir ilçe” şeklinde tashih edivermiş!

HİÇBİR HAKİKAT KALMASIN ÂLEMDE NİHÂN

İnternet icad olundu olalı yazarlar artık gazeteye taşınmaktan kurtuldu; bu yüzden ancak ara-sıra uğruyorum Zaman'a. İlk ziyaretimde, -kendisine acıdığım için sizlere ismini vermeyeceğim- bu arkadaşa, yaptığı “iyiliğin” hesabını en acı bir şekilde soracağımdan sevgili Taraklılılar emin olmalıdır. Bu ayrı bir fasıl ve editör arkadaşımla benim aramda hallonulacak bir mesele. Ne var ki aziz yurdumuzun dört bir yöresinden, hassaten Taraklı ve Sakarya dolaylarından gelen onlarca düzeltme mektubuna tek tek cevap verip durumu izah etmek zorunda kalmaklığım da ayrıca mühim bir mesele teşkil ediyor.

Taraklılılar, hangi vilayete bağlı olduklarında büyük ve saygıdeğer bir hassasiyet gösterdiler; içlerinden bazıları, böyle şeyler yazarken biraz daha dikkatli ve araştırıcı olmamı tavsiye etmeyi de eksik bırakmadılar. Sağolsunlar, zaten biliyordum ama artık unutmayacağımdan emin olabilirler. Hamiyyet derecelerine ulaşan bu tashih arzusunu şimdilik, necib milletimizin bağrında her daim mevcut bulunan “Kalmasın hiçbir hakikat âlemde nihân!” prensibine hamletmeyi tercih ediyorum.

Cevap verdiğim düzeltme ve ayıplama mektuplarında belirttiğim bir husustan sizi de haberdar etmek isterim. Devamlı okuyucular hatırlayacaktır; bu satırların yazarı bu kabil hatâları ve bilgi yanlışlarını daha önce de yapmıştı ve tahminime göre bundan sonra da benzer şeyler yapması muhtemeldir.

“BU SATIRLARIN YAZARI!”

Lâf aramızda, bir yazarın kendinden bahsederken, “Bu satırların yazarı” ifadesini kullanmasına bayılırım. Okuyucunun aklını karıştıran, dikkatini dağıtan bir tekniktir ve yazarın kendisini sanki önemli birisiymiş gibi göstermesi ve yazdıklarına dikkat çekmesi bakımından pek bayat ama geçerli bir numaradır. Bundan böyle buna benzer bir ifadeyle karşılaştığınızda yazarın kısaca “ben” demeye çalıştığını, ama bunun için hayli teşrifatlı ve uzun bir yolu tercih ettiğini fark edip için için gülebilirsiniz.

“Bu satırların yazarı” da dahil tabii bu yazarlara!

EE, YAŞLANDIK BİR MİKTAR!

Yine lâf aramızda kalsın, öteden beri herkesin çok tabii bir tarzda rahatça bildiği bazı bilgi kalıplarını öğrenmekte pek kabiliyetsizimdir; meselâ Adapazarı, Sakarya, Kocaeli, İzmit isimlerini ele alalım; bunlardan ikisi vilayet ismidir, diğer ikisi ise merkez ilçeyi gösterir. Hangisi merkez ilçe, hangisi vilayettir hâlâ çıkaramam.

İftihar ederek söylemiyorum; birkaç defa haritaya bakıp ezberlemeye, aklımda tutmaya çalıştım ama nafile. Bu dörtlüye rahatlıkla Mersin'le İçel'i de ilâve edebilirim. Eğer yazıda kullanmak gerekiyorsa mutlaka haritaya bakıyorum ama konuşma esnasında...

NE TATLI HATALAR YAPARIM BEN...

Yemin ederim ki Taraklı'nın Sakarya'ya bağlı olduğunu biliyordum; en azından Taraklı'nın genç ve yakışıklı Kaymakamı Ömer Yılmaz'ın makamına uğrayıp ikram etmek nezaketi gösterdiği acı kahveyi içtiğimden beri biliyordum demek daha doğru olur. Ne ondan önce, ne de sonra Taraklı'yı Sakarya yerine Bolu'ya bağlamak gibi bir niyetim hiç olmadı. Yazarken “hiç hatâ yapmayan” dikkatli yazarlardan biri değilim. Özellikle gazete yazılarında buna benzer hayli yanlışlık yaptığımı yüzüm kızararak hatırlıyorum şimdi. İşin kötü tarafı hangi yanlışlıkları yaptığımı artık hatırlamıyor olmam; bu demektir ki en münasip fırsatta o hatâları tekrarlamamak için hiçbir garantimin olmayışıdır.

Bu gibi hallerde dikkatli okuyucularımdan bir kısmı, eksik olmasınlar nâzik bir dille şöyle ikazlar gönderirler: “Biliyorum dalgınlığınıza, belki yorgun bir ânına denk gelmiştir fakat durum böyleyken böyle; bilginiz olsun istedim!”

KÜÇÜK KUSURLAR SEVİMLİDİR

Ben de diğer yazar arkadaşlarım gibi yazıya hazırlanırken ince eleyip sık dokumak, kaynaklara göz atmak, bir mâlumatı iki kere kontrol etmek gibi güzel ve faydalı alışkanlıklara sahip olmak isterdim ama takdir edeceğiniz gibi tabiatımın değişmesi için gereken esnekliği, yaşım itibarıyla çoktan kaybetmiş bulunuyorum. Zaten küçük bir öğrenci iken de derslerini günü gününe yapan, mendillerini hep temiz ve ütülü şekilde yanında taşıyan, defterlerinin sayfalarını kıvırmadan muhafaza eden, öğretmenin her sualinde kurulmuş zemberek gibi ayağa fırlayıp, “Ben söyleyim mi örtmenim” diyerek arkadaşlarından daima bir adım önde olduğunu ihsas etmeyi pek seven bir talebe olamadım; öylelerini de hep kıskanmış, -aramızda kalsın- biraz da nefret etmişimdir.

İnsanları sevimli gösteren ufak tefek kusurlarıdır; onu bilir onu söylerim.

TARAKLI GELİŞSİN, BÜYÜSÜN (MÜ?)

Lâf nereden nereye geldi...

Bu vesile ile isterdim ki, hiç taksirim bulunmamasına rağmen “sehven” Taraklı'yı Bolu'ya bağlamama içerleyip hatamı düzelten sevgili Taraklılılar, yazının muhtevası hakkında da birkaç satır fikir yürütsünler. Bu yüzden onlara sitem etmiyorum. Haksızlık olmasın, içlerinde nâzikâne teşekkür edenler de oldu ama şu “Taraklı Çelişkisi”ne pek değinen olmadı.

Canları sağolsun. Ben de Taraklı hakkındaki samimi temennîmi bir kere daha gözden geçiriyor, hattâ geriye alıyorum.

Geçen hafta, “İnşallah Taraklı gelişmez, hep böyle kalır!” demiştim, fikir değiştirdim,

-Taraklı inşallah gelişir, serpilip güzelleşir; büyür. Tez zamanda sanayileşir, dört köşesinden fabrika bacaları yükselir, bacalarından da sanayi atıkları fışkırır. Nüfusu tez zamanda yüz bine çıkar. Şirin beldenin etrafını bir baba şefkatiyle kuşatıp kucaklayan yeşil dağ yamaçlarına TOKİ konutları yapılır, AVM'ler, rezidanslar insanla dolup taşar, caddelerinde lüks otomobillerden geçilmez!

İster misiniz sevgili Bilecik'e bağlı Taraklılı kardeşlerim; “Aman istemez!” diye haykırdığınızı işitir gibi oluyorum... Yine düzeltme mektubu gönderirseniz Taraklı'yı bu defa Çanakkale'ye bağlarım, görürsünüz gününüzü!

Aman şaka şaka!


Kaynak (Arşiv)