Tank

Kalabalık bir otoyolda doludizgin bir tank; önündeki otomobilleri sağa-sola kaçmaya mecbur eden, barikatları dağıtan, gaflet göstereni ezip geçen, yoluna çıkanların kaportasını yırtıp içindekileri hastanelik ederek son hızla ileriye doğru hareket halindeki bir tank.

Tankın içindekiler şöyle düşünüyor; “Durmamalıyız, bir kere frene basarsak bir daha asla hareket edemeyiz!” Gerisinde enkaz ve kargaşa mukadder kaderine koşuşturan bu tankın içindekiler hükûmet efrâdı. Hedefleri bir sonraki seçim; sonraki seçime kadar, arkasına hiç bakmaksızın hareket edebilirse, işlediği bilumum ‘trafik’ suçlarından yakayı sıyırabilecekler. “Durmak yok, yola devam” mottosu, hadiseyi iyi özetliyor.

Ne var ki tank, kat ettiği her metrede ardında suç delilleri bırakarak ilerleyebiliyor; trafik suçu filan değil; yüz kızartıcı faslından başlamak üzere anayasa ihlâllerine kadar çoğalan bir suç koleksiyonu. İşlenen her suç, içerdekilerin ümitsizliğini ve ümidini artırıyor. Seçim durağında kısa bir mola verip, “İyi gidiyorsun arslanım, devam!” cevabı alabilirlerse yeniden devam edebilecekler fakat, diyelim ki palet dağılması, motor arızası veya yakıt tükenmesi gibi herhangi bir sebeple duraksayacak olurlarsa, arkalarında bıraktıkları suç zincirinin ağırlığından ötürü bir daha asla hareket edemeyecek, ‘Trafik’ten ebediyyen men olunacaklar.

Bu çılgın yol hikâyesi için mutlu son yok. Tek ‘başarı’ ümidi, otoriter ve antidemokratik bir korku diktası tesis edebilmek.

Öyle olmasa, hükûmetin en aklı başında olduğunu sandığımız üyelerinden birisi kalkıp, “Yargı bağımsızlığı millet iradesinin üzerine çıkamaz, HSYK seçimi sonrası bakıp değerlendireceğiz” diyemezdi normal olarak. Bir başka iktidar vekili, ayan-âşikâre, ‘Belli bir zümre’ kazanırsa HSYK seçimlerini gayri meşru sayacaklarını çünkü kendilerinin milletin oyları ile çıkmış milletin iradesini temsil ettiğini söyleyemezdi. Bu lâfların, seçilmiş bile olsa bir hükümetin meşruiyetini zedeleyeceği son derece net iken çocuksu bir sâfiyetle sarf edilmesinin sebebi bu; eğer ‘kazanırlarsa’ hiçbir mercie hesap vermeyeceklerini, çünkü o mercîleri zaten ortadan kaldırmış olacaklarını düşünüyorlar.

Birileri de bu arada hasarın fotoğrafını çekiyor ama; kupür topluyor, tutanak tanzim ediyor, video kayıtlarını bir araya getiriyor, şahit beyanlarını derliyor; her birini naylon zarflara yerleştirip mavi klasörlere takıyor. Doğrusu pek zorlandıkları söylenemez. Her adımda yeni bir cürüm, her metrede yeni bir ihlâl. Otoyol üzerindeki Mobese kameraları harıl harıl çalışırken tanktakiler, siyaset yapmayı unutmuş gibi akıllarına gelen her şeyi yüksek sesle tekrarlıyorlar: “Size su yok, belediye otobüsü de yok, işte dindar gençlik de yetişiyor zaten, o banka ise zaten batık vs.” Daha fazlasını, yolsuzlukları, densizlikleri, fesat planlarını sıralamıyorum, mâlum terâneler… O yüzden işlenen cürümleri tek tek ele alıp, bak şurası, şu sebeple suç demenin mânâsı kalmadı. Bir kişinin yükünü taşımak için koca bir siyasi heyet başını göz göre göre anayasa yargısının altına uzatıyor. Bunun adı sadâkat filan değil artık anayasa ihlâllerine müteselsilen iştirak; ve gariptir, hepsi de kolektif halde ameliyatlardan önce hastalara zerkedilen cesaret ve mutluluk ilacı zerkedilmiş gibi sansürsüz, endişesiz konuşuyorlar. AK Parti, genç demokrasimizin en başarılı kabinelerini çıkarmış iken, şimdi bu hallere düşebileceğini kim tahmin edebilirdi? Hâle bakın: En önde gelen zülüflü baltacısı, Padişahım çok yaşa diyecekken, ne kadar gülünç olduğunu bile fark etmeden şöyle yazıyor: “Olay yerinden bildiriyorum!” Yahu insanın böyle dostu olacağına…

Yanlış anlaşılmasın, hükûmet çevrelerini ikaz etmeye filan kalkıştığım yok; geçtik o durağı, sadece tank ‘durdurulduğunda’ olabilecekleri anlatmaya çalışıyorum ve henüz uluslararası planda sicili tutulan cürümlere geçmedim bile. Ezcümle, durumunuz vahim arkadaşlar. Bu beşeri kadroyla, bu hesapla kırk seçim daha kazansanız nâfile; zira sadece Mobese kameraları değil, Kiramen Kâtibin melekleri de kayıtta!


Kaynak (Arşiv)