Tam Ramazâniyelik bunlar…
Hadise gerçek. 60’lı yıllarda İstanbul’da bir öğrenci kuruluşunun tertiplediği “Panteizm” konulu konferans bittikten sonra son dinleyicilerle beraber salondan ayrılan konuşmacı, iki delikanlının kendi aralarında meseleyi şöyle özetlediklerine şahit oluyor:
-Tabii canım, Allah dediği nedir mi; neticede sen-ben!
Yarım yamalak bilgi ve kanaatin nasıl tehlikeli sonuçlara müncer olabileceğini gösteren en tâze haberi, bir sulh ceza hâkiminin ‘karar’cümlelerinde okuyabiliyoruz. Hâkim, İslâm fıkhı ve kültürüne dair kulaktan dolma bir kanaate sahip olmalı ki, bîgünah insanları hapse gönderirken vicdânını şu gerekçeyle yatıştırmak lüzumu duyuyor:
“Böyle bir örgütün var olduğunun herkesçe bilinen bir gerçek olduğu, böyle bir örgütün mâruf olması nedeniyle maruf olan şeyin ispata muhtaç olmadığı, bu örgütün herkesçe de bilindiği üzere belli hedeflere ulaşmak için her türlü yöntemi mübah saydığı, dolayısıyla TCK’da örgütlü suçların soruşturma aşamasında basit şüphenin dahi çok büyük önem arz ettiği gibi dosyamızda söz konusu bu kararımızın verilmesi için makul ve yeterli şüphe bulunmuştur.”
‘Mâruf’u bir yerlerden duymuş ama tartısından haberi yok. Eğer biraz zahmete girip Râgıb El-İsfehânî’nin kendi semâsındaki tek yıldız eseri ‘Müfredât’ı (Kur’an kavramları Sözlüğü) açıp ‘Ayn’ maddesine baksa, A’-re-fe’ kökünden müştak ‘mâ’rûf’un, “Güzelliği akıl veya şeriat aracılığıyla bilinen her fiilin adı” olduğunu görecek ve ‘bir şeyi tefekkür ederek, etki ve sonucunu düşünerek idrak etmek’ manasında kullanılması gerektiğini anlayacaktı. Müşarünileyh bu gibi inceliklere takılmak yerine, mantığını, “Örf de mâruftan gelir; örf ise düpedüz maslahat, yani kamu içtihat ve yararıdır” sâkinleştiricisine tâbi kılarak şöyle buyuruyor:
“Suç konusunun önemi de dikkate alındığında öncelikle devletin var olması gerektiği, devletin ortaya çıkmasından sonra hukukun üstünlüğünün söz konusu olabileceği ve devletin devamlılığı için hukukun üstünlüğünün de zorunluluk olduğu dikkate alındığında adalet duygusunun zedelenmemesi için dosyanın bulunduğu aşama ve kapsam dikkate alındığında hâkimliğimizce bu yönde karar vermek gerektiği kanaate hâsıl olmuştur.”
İstiklâl Mahkemeleri ve Yassıada’daki Yüksek Adalet Divânı (!) kararları da dâhil olmak üzere bu hüküm hukuk tarihine altın yaldızlı harflerle geçmiş olup, hüküm sahibinin Yargıtay başkanlığına namzetliği ana sütü gibi helâldir. Ayrıca tenkid ve tashihe ihtiyaç yoktur. Budur!
Sevgili Müslümanlar… Bugün Ramazan’ın ilk günü; hatim, mukabele, sohbet programlarınız hayırlı ve bereketli olsun. Vaziyeti görüyorsunuz, hakikatine dokunmak için fazladan gayret göstermeksizin Hazreti Kur’an’a tâzim maksadıyla yapılan okumalara artık Kur’an kültürünü, Kur’an iklimini de ilâve etmek gerekiyor. İsfehânî’nin Müfredât’ını hasseten tavsiye ederim. ‘Bu bana ağır gelir’ diyecekler için Yaşar Nuri Öztürk’ün Kur’an’ın Temel Kavramları iyi bir seçenektir; ve esasen İsfehâni’nin şerhi sayılır (Acil şifâlar diliyorum kendisine; siyasi kanaatlerini beğenmediğim çokcadır fakat Kur’an kültürüne hizmetine hep imrendim, takdir ettim.) İbnü’l Esir tarihini de bir kenara kaydediniz, ufuk açıcıdır. Kezâ henüz görmemiş olmama rağmen yolda refîkim Ali Bulaç’ın Kur’an Dersleri ünvanlı tefsiri (Çıra yayınları) de zannımca tam Ramazâniyeliktir. Cenab-ı Hak onu da, Kur’an’a hizmet edenlerin ecriyle mükâfatlandırsın.
Bir kitap daha var fakat tavsiyeye cesaret edemiyorum, zira uyarıcı dozu yüksek bir ilmî çalışmadır ve dinî romantizmle yatıştırılmış gönüllerde bir hayli ‘teşevvüş’e sebep olabilir: Muhammed Âbid el-Câbirî’nin Arap-İslâm Siyasal Aklı; aynı yazarın Arap Ahalî Aklı eseri de geniş hacmine rağmen haberdar olunası niteliğiyle övgüyü hak ediyor.
Şöyle hitam verelim: Bizi Ramazan’a eriştiren Rabbimize hamdolsun; Ramazan’ın kutlu ve bereketli olsun.