Suriye sınırında kimle komşu olmak isteriz?
Meral Hanım’ın da, muhtemelen etrafındaki danışman arkadaşların baskısına dayanamayıp, ‘Madem MGK karar almış, demek ki vardır böyle bir şey; ben de PDY’ye karşıyım, başbakan olunca bütün paralel yapıların canına okuyacağım.’ yollu demecinden sonra sıra şimdi Trump’tadır. Paralel yapının, MGK tavsiyesi ve Bakanlar Kurulu kararıyla evrensel çapta tehlikeli bir terör örgütü olduğunun tescilinden sonra Donald Trump’un da yemeyip içmeyip paralelin böğrüne böğrüne sert bir lâf (tweet de olur) çakması beklenir!
Numan Bey’in ‘Yargı da nihayetinde en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığına bağlıdır.’ sözü hem kendisi, hem demokrasi kültürümüz bakımından talihsizdi. Önceki gün itibariyle Duçe İtalyası’ndaki icra-yargı ilişkisini hatırlatan bu cümlesinden vazgeçmesi, yaşadığımız fiili durumun berbatlığını kurtarmıyor. Türkiye’yi ele güne ‘farş-ı melâmet’ (Sivas ağzında farş-ı malamat; aleme rezil olmak) eden bu vahim ‘lapsus’ olayı hakkında arîz ü amîk (enine boyuna) bir paralel soruşturması açılmasını nâçizâne tavsiye ederim.
Ele güne farş-ı malamat olmak deyince saygıdeğer Suriye politikamızın son altı yıl içinde katettiği mesafeyi, öncelikle diplomasi bürokrasimize ve hasseten zât-ı devletlerine şu basit karşılaştırma ile izah etmek isterim: Altı yıl önce Suriye sınırımızın öte yanında Esed’in meşrû devlet güçleri vardı. Biz, demokrasi getireceğiz bahanesi ile Suriye’nin içişlerine müdahele ettik ve neticesi şudur: Şimdi Suriye sınırının yaklaşık yarısı PYD kontrolüne geçmiş bulunuyor. (PDY ile zinhar karıştırılmamalı; Paralel devlet yapılanması karşısında PYD İlkokullardaki kütüphanecilik kolu kadar mâsum ve zararsız bir örgüt sayılır!) PYD dediğiniz ise, hükümetimizin resmi tezine nazaran bildiğiniz PKK’dır ve yazarınız da bu görüşe katılıyor. Aynı hududun yüzde 5’lik kısmı ÖSO (Özgür Suriye Ordusu!), Türkiye’nin desteklediği silahlı Esed muhalifleri kontrol ediyor ve kalan yarısında IŞİD örgütü hükümfermâdır.
Türkiye IŞİD’i istemiyor haklı olarak, PYD’yi de terörist sayıyoruz (ama ABD aksi fikirdedir!) ve onlarla sınır komşusu filan olmak da istemiyoruz. ÖSO varla yok arasında yarınsız ve kararsız bir güç. Şimdi Suriye politikasını çizen ve uygulayan, bu politikada çok başarılı oldukları için seçim üstüne seçim kazanan ‘devlet aklı’na sormak isterim:
Türkiye-Suriye hududunda altı sene öncesine dönmek ister misiniz?
Birilerinin ‘Ah nerdee!’ diye hayıflandığını duymazdan gelerek devam ediyorum; Esed Suriyesi ile yeniden komşu olmak! Karşı tarafta en azından kendi sınır güvenliğini sağlayabilen, bayırın terör örgütlerinin fink atmasına izin vermeyen bir devlet otoritesi! Bence harika fikir, keşke mümkün olabilse ama atı alan Üsküdar’ı geçti. Ortadoğu ve özellikle Suriye haritası yeniden çiziliyor ve zannımca Suriye hududunda legal görünümlü illegal PYD ile bu yakınlarda resmen komşuluk yapmak zorunda kalacağız. Sözü ABD kesiyor, yüzüğü ise muhtemelen Rusya takar.
Daha beter ihtimâl IŞİD’le komuşuluktur ki Hafazanallah! Tam bir ‘Kırk satır mı istersin, kırk katır mı?’ açmazı. Ne Suriye politikasıymış ama!
Saray yönetiminin, (Binali Bey kabinesinden sonra artık bu tabir neredeyse anayasal bir şekil aldığı için kullanabiliriz sanıyorum!) uğradığı her politik hezimetten sonra konuyu paralele bağlayıp, ev ve işyerlerinde kuzu kuzu tutuklanmayı bekleyen insanları (pardon teröristleri!) toplayıp mapus damlarına koyması ile bu başaşağı gidiş ne kadar gizlenebilir ki? Mümkün görünmüyor zira Saray yönetimi haklı, meşrû ve iyiniyetli olabilmek vasfını kaybetti. İşte Numan Bey gibi nisbeten halim-selim bir figürün iki gün içinde düştüğü duruma bakınız. Bu mızrak çuvala sığmıyor ve mevcut yönetim, çelik uçlu ve darbeli bir matkap kararlılığıyla anayasayı her yerinden delip parçalayarak yeni bir meşrûiyet, yani Türk tipi partili cumhurbaşkanlığı düzlemine geçmek için ümitsizce çırpınıp durmakta.
Çabalama kaptan, deniz bitti.