Support the başkanlık!

Burada araştırmacı yazar geçiniyorum, dünyadan haberim yok! Şöyle ki, ilk “Türkiye İnovasyon Konferansı” bundan tam 2 yıl önce düzenlenmiş; TC Cumhurbaşkanlığı’nın bizzat himâye ettiği konferans, bugünlerde “Türkiye İnovasyon Haftası” nâmı altında 6-8 Aralık tarihleri arasında idrâk ediliyor.

Normal yurdum insanı gibi bendeniz de bu manidar haftanın varlığından, önceki gün Başbakanımızın açılış töreninde tarihî bir diziye yönelttiği saydırmalar dolayısıyla haberdar oldum. Kabul ediyorum, affedilemez bir gaflet; bu da kendi nâm-ı hesabıma bir inovasyondur; ayrıca inovasyonun büyüğü küçüğü olmaz. Bunu bizzat Başbakanımız söyledi ve inovasyon deyince illa çok büyük, kapsamlı, ihtişamlı yenilik ve değişiklikler anlaşılmamak gerektiğini, küçük değişimlerin büyük sonuçlar doğurabildiği bir dönemde yaşadığımızı, dolayısıyla herkesin inovasyon yapabildiğini, bu yönde çalışma ortaya koyabildiğini anlattı.

Benim inovasyon âlemine şahsi katkım, bu vesileyle ‘inovasyon’un ne olduğunu öğrenmekten ibaret. “Bu ne mübârek bir mefhumdur ki yüksek devlet katlarında himâye ve itibar görüyor da benim haberim yoktur” mahcubiyetiyle lugâte baktım: Oh, my Rabb’im! “Yenilik, değişiklik, yeni fikir ve uygulamalar, buluş, yeni bir usul” vesaire mânâlarına geliyormuş. Osmanlı dedelerimizin vaktiyle bu mefhumu “ihtirâ” ile mi, yoksa “terakkî” ile mi karşıladıkları üzerine hayli kafa yordum, işin içinden çıkamadım. İngilizce kavramların işte böyle bir faikiyyeti var azîzim; adamların tek kelimeyle anlattığı bir mânâyı biz ancak sekiz-on karşılık veya iki-üç uzun cümle ile göğüsleyebildiğimiz için neticede pes edip aslına râm oluyoruz. Neyse ki devlet büyüklerimiz, benim gibi zihnî teşevvüş içinde değiller; nitekim Başbakanımız, o meşhur diziye de bir münâsebet –ne münasebet?- aldırarak bir güzel saydırdığı açılış konuşmasında, “Bugün artık inovasyonun ne olduğunu biliyoruz. Yitik kaybedildiği yerde aranır misali, biz de birkaç yüzyıl önce bıraktığımız yerden bilimde, kültürde, sanatta, siyasette en iyi olmanın, en ileride olmanın mücadelesini veriyoruz. Bunun için hepimiz işimizi en iyi şekilde yapmak mecburiyetindeyiz.” demiş. E, bu noktadan sonra kalkıp, “Yahu, iki yıl önce Devlet başkanlığının himâye ettiği, şimdi Başbakan’ın açılış konuşması yaparak onurlandırdığı bir faaliyetin adı, ‘Türkiye İnovasyon Haftası’ olur mu; ya ‘Turkey İnnovation Week’ deyin şuna veya en iyisi ‘Türkiye İcat Haftası’ koyun adını” diye homurdanmak banal kaçıyor. Üstelik haftanın resmî adını yazarken –dikkat edelim lütfen- İnnovation yazmamışlar, inovasyon’u tercih etmişler. Haa, bak bu önemli: Niçin nun’u şeddelememişler acaba? On paralık İngilizce sözlüklerde bile kelimenin doğru yazılışı mevcut iken nun’un birini niyçün hazfeylemişler? Oradaki müthiş nüans farkını anlayabildiniz mi ey okuyucu (Artık nüansla fark, ilgiyle alâka, örneğinle meselâ, inovasyonla innovation farklı anlamlara geldiği içün lütfen kaleme sarılıp, “yazar geçiniyorsun dünyadan haberin yok behey cahil” diye saydırmaya kalkışmayınız!) Büyüklerimiz, kavrama tamamen yerli ve millî bir çeşni kazandırmak içün baştaki İ’yi tersine çevirmişler; niçün? “E-ee, elbet bizim de bir bildiğimiz var galiba” demek içün tabiiküne…

Efendim, münâfıklığın ve sözü yormanın âlemi yok. Mübârek İnovasyon Haftası’nı milletçe, birlik ve beraberlik şuuru içinde huşû ile idrak edelim; müteakip haftalar boyunca yine o “mealûm” diziyi eleştirip reyting rekorlarını şımartalım, boş vakitlerimizde de “Support the local Şerif” filmini orijinalinden seyrederek siyasî bilincimizi başkanlık sistemi muvacehesinde bileyleyelim.


Kaynak (Arşiv)