Şu işin adını koyalım artık!
İki terörist Siirt Vali Konağı'na saldırmak isterken çatışmada öldürülmüş. Eruh'ta askerî araç mayına çarptığı için 4 asker şehit olmuş. Bunlar sadece dünkü Zaman'a yansıyan haberler.
Gün geçmiyor ki bölgeden çatışma ve ölüm haberleri gelmesin. Yakalanan teröristlerin üzerinden çıkan ve büyük bölümü hâlâ ele geçirilmeyen C4 patlayıcıları ise, canlı bomba metoduyla toplu terör katliamları yapılacağı yolunda ciddi tehditler ihtiva ediyor. Diğer taraftan terör örgütünün kravatlı sözcüsü gibi ciddiye alınan ve basında rahatça fikirlerini ifade eden bazı adamlar hâlâ "dağdaki çocuklar"dan bahsedip duruyorlar. "Kürt meselesi" adına bu kadar iyimser mesafeler kat edilmişken bir izan sahibi çıkıp niçin dağlarda hâlâ "çocuk"ların ellerinde silahla gezdiğini, Siirt valisine suikaste giriştiklerini, Eruh'ta yola mayın döşemeye lüzum gördüklerini, Irak'ın derinliklerinden tedarik edilmiş C4 patlayıcıları ile Türkiye'de kanlı eylemler kotarmaya kalkıştıklarını izah etmeli. Ben şahsen sıradan bir vatandaş olarak Güneydoğu'dan gelen çatışma ve ölüm haberlerine anlam vermekte zorlanıyorum; mâkul bir gerekçe bulamıyorum.
"Tehdit"ten başka!
Eğer maksat bağcıyı dövmek değil de üzüm yemekse, o maksat hâsıl olmaktadır. Örgütün gayri resmi kravatlı sözcüleri yeterli bulmayabilirler ama özellikle AB'ye uyum sürecinde çok şeyin değiştiği bir hakikattir; belki bu kabilden perakende terör haberlerinin ardı arkası kesilmiş olsa, değişim belki daha hızlı cereyan edecek ama sanki terör örgütü içinde birileri, değişimin tedrici ve daha demokratik esaslar üzerinden yürümesinden tedirginlik duyuyor gibiler. İmralı'daki elebaşı, dağdaki terörist sayısının 100 bine çıkarılabileceğinden bahsederken bir cümle sonra kendisini barış ve demokrasi havarisi ilan eden tutarsız lâflar sarf ediyor. Daha başkaları ise "dağdaki bütün çocukların" kayıtsız şartsız affedilmesini öngören yeni ve geniş kapsamlı bir af kanununun çıkarılmasından söz edebiliyorlar.
Bu konuda önyargısız kalabilmem mümkün değil ama mümkün mertebe serinkanlı düşünmeye gayret ederek olup biteni anlamaya çalışıyorum; fark ettiğim şey, "dağdaki çocuklar"ın şehirlerde yaşayan kravatlı ağabeylerinin, arkalarında buldukları AB desteği ile adım adım ilerleyerek Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya, hatta "iki halkı, iki resmi dilli bir anayasa" talebiyle Türkiye'yi yeniden bir bölünme travmasıyla yüz yüze getirmek istedikleridir. Kendimi ne kadar zorlasam da bu retorikte iyi niyet göremiyorum. Türkiye'de bunlardan başka hiçbir siyasi parti, örgüt veya kuruluş, dağdaki eli silahlı militanların tehdit ediciliğine güvenerek siyaset yapmıyor; silaha yaslanarak siyaset üreten bir kuruluşa hangi Avrupa ülkesi tahammül edebilir ki?
Belçika "kırsal"ından gün aşırı çatışma haberlerinin geldiğini, beline C4 bağlamış canlı bombaların Rotterdam sokaklarında fink attığını, Brugge belediye başkanına suikast yaparken fark edilen iki teröristin çıkan çatışmada öldürüldüğünü tahayyül etmeye çalışınız lütfen! Resmi rakamlarla 30 bin kişinin ölümünden sorumlu olduğu mahkeme kararıyla kesinleşen birinin yattığı hapishanede gün aşırı politik mesajlar vererek Alp dağlarında yuvalanan gerillalarına talimatlar yağdırmasını hayal edebilir misiniz?
ABD'yi düşünün mesela, günaşırı Amerikan askeri öldüren silahlı teröristlerin liderini hapse atan hükümet, avukatları vasıtasıyla çetebaşının militanlarına talimatlar göndermesini "demokrasinin lüzumu ve en tabii insan hakkı" sayıp hoşgörü gösterir miydi?
Oralarda olmaz ama Türkiye'de oluyor!