Şu hakikati adam gibi telaffuz etseniz...

Bir hanım şarkıcının "dünyada ölümden başkası yalan" sözlerini nakarat edinen şarkısı hemen her kesimde var oluş probleminin en çetrefil sualini yeniden hatırlattığı için dikkat çekti. Sıradan insanların sıradan gerçeklerin arasında yaşaması doğrusu medyatik değerler bakımından çok can sıkıcı bir durum; eğer birilerine ölümün insanlar arasındaki bütün farklılıkları eşitleyen ve ardında ne gizlediği bilinmeyen bir vakıa olduğu haber verilecekse bunun en azından medyatik kaidelere uygun tarzda yapılması gerekiyor. Önceleri sadece haber vermek, sonra eğlendirmekle yetinen medya şimdi öğretmeye başladı. Eğlendirmek ve haberdar etmekle insanları etkilemek mümkün; ama öğretmek daha kalıcı bir usul diye düşünüyor olmalılar.

George Orwell'ın 1984 isimli romanındaki kehanet galiba böyle tahakkuk ediyor; medya bize hayatı öğretiyor; yemeyi, içmeyi, oturup kalkmayı, düşünmeyi, tepki göstermeyi, kabullenmeyi, neye niçin inanacağımızı, birbirimize nasıl davranacağımızı, ne giyeceğimizi, neyi beğeneceğimizi... Okumaya, düşünmeye, tartışmaya, tahsile gerek yok; onlar bizim adımıza geziyor, düşünüyor, tartışıyor ve ne yapmamız gerektiğini öğretiyorlar. Tabii bu arada etrafta olup biteni yadırgatmayacak kadar törpülenip ehlileştirilmiş bir dünya görüşüne de ihtiyaç var; ye, iç, eğlen, gül, oyna; ama işin hastalık gibi, zulüm gibi, kıtlık, yokluk, açlık gibi, ölüm gibi sevimsiz cihetleri de var.

İnsanlar aptala döndü; yıllarca makarnanın, karbonhidratlı yiyeceklerin zararları hakkında devasa korkular inşa ettiler, hayvani yağ yasaktı, nebati yağ yasaktı, yağ yasaktı, kırmızı et iğrençti, şeker zehirden farksızdı; geçenlerde okudum yağlı yemeğin faziletinden dem vuruyorlar. İnsanlar şaşkın; kırkından sonra spora düşenler mi ararsınız, kendini en zalim perhizlerin prangasına hapsedenler mi; derken bir başka haber: "Fazla spor (atıyorum; ama aslında onlar da aynı şeyi yapıyorlar) kalbin büyümesine, karaciğerin yorulmasına, midenin küçülmesine yol açıyor!" İşin garibi tıp adamları bile bu ritmik paradigma değişikliklerinin dolmuşuna binmeye başladılar.

"Ölümden başkası yalan" şarkısı, bu aptallaştırıcı ve sersemletici eğitim sürecinin karaya vurduğu yerde tekneden çıkan gıcırtıdır aslında. Medya otomobilden tencereye, bardaktan masa örtüsüne, ümitten inanca, korkudan heyecana, sempatiden nefrete, yazlıktan tatile kadar hemen her şeyi veriyor; ama bu dünyaya nasıl diş (tırnak veya pençe de diyebilirdik) geçirileceği konusunda çok zavallı ve çaresiz; sırça saraylarda, iyi korunan kulelerde bodyguardlarla çevrilmiş güvenli yerlerde yaşamanın, nezle endişesinde bile Avrupalara, Amerikalara gidip muayenelerden geçmenin, uykuya, gıdaya, beden terbiyesine haddinden fazla önem atfetmenin bir yerde hiçbir kıymet taşımadığı anlaşılıyor ve onca "yatırım" hiç beklenmeyen bir anda batabiliyor; hayat teknesinin omurgası, ölümün soğuk kayalıklarına sürtündüğünde hep aynı gıcırtı işitiliyor: "Ölümden başkası yalan!"

Hiçbir ilmi tecessüs, teknik ekipman, servet ve güç bu sıradan; ama değiştirilemez gerçeğin karşısında kar etmiyor; ölümden kaçılmıyor ve ölüm insanları ilahlık iddiasından ve nefsine zulmetmekten koruyor. En nadide ve ulaşılmaz güzellikleri bile çürüten, dünyanın en muktedir kuvvet sahiplerini sansar görmüş tavuk gibi titreten, en muhkem kaşaneleri un ufak eden ve herkese mutlak bir eşitlikle uğrayan ölüm olmasaydı dünyanın nasıl feci bir cehennem haline geleceğini tasavvur edebiliyor musunuz?

Ne var ki dünyaya pençe geçirmek dileyenlerin virdi haline gelen ölümsüzlük davası, sıradan insanlar nezdinde sıradan, makul ve munis bir hakikatin önünde edeple ellerini kavuşturuverir; ölüm haktır ve her nefis ölümü tadacaktır. İşte dünyayı her şeye rağmen yaşanılır kılan ve güzelleştiren, bu basit; ama doğru muhakemeyle amel eden sıradan insanların ekseriyetidir. Hayat teknesinin narin omurgası ölümün keskin dişleriyle temas ettiği zaman "dünyada ölümden başkası yalan" diye haykırmak son tahlilde pek büyük bir kıymet taşımıyor. Şarkıcı hanım kızımızı tenzih ederek söylüyorum Firavun da Hazreti Musa ve kavmini ordusu ile takib ederken Kızıldeniz'in tam ortasında sudan duvarlar üstüne kapanmaya başladığında çok makul şeyler söylemişti; ama bu kabulün diğer ismi "Firavun İmanı" olduğu için son tahlilde imandan sayılmıyor.

Ölümden başkası yalan anladık; peki, hakikat ne; şunu da medyatik bir dille besteleseniz de öğrensek!


Kaynak (Arşiv)