Sol geçmişiyle hesaplaşıyor, ya sağ?
“Sol cenah”ın Türkiye’de, hadi Frenkçe tabiriyle söyleyelim, büyük bir kredibilitesi var. Bilim ve sanat denilince; medya, entelektüalizm denilince sol fikriyatı benimsemiş insanların kendiliğinden ehil ve söz sahibi oldukları varsayımını kimse reddedemez.
Bu tesbit hoşuma gitmese de aynı fikirdeyim ve küçük bir örnekle tezimi tartışmaya açacağım. Eğer Taraf gazetesi, sağ tandanslı bir şirket ve yazar-çizer takımı tarafından yayımlanmış olsaydı, yine aynı yayınları yapsa bile aynı tesiri yapamayacaktı diye düşünüyorum. Sağcı mahfillerde sol menşe’li veya soldan dönüş yapmış kişilerin bu kadar itibar sahibi olmasının sebebi de aynıdır. Bu tesbitim bir yerinme değil, fikir dünyamızın yazılı olmayan gerçeklerinden biridir.
Türkiye’de sol, bu krediyi doğru kullanmış olsaydı ülkenin çehresi değişebilirdi; şimdi tartışmaya gerek görmediğim sebepler yüzünden sol, kendini ideolojik ıskalanın ucuna yerleştirdi, yıllarca Sovyet tipi komünizmi fikir namına savundu ve bu esnada sol fikriyatın daha ehven tezahürlerinin (sosyalizm, sosyal demokrasi gibi) önünü kapadı. Türk siyasetinin sol kefesinde ciddi bir ağırlığın olmaması, siyasetimiz için kazanç değil kayıptır.
Taraf gazetesinde bir süreden beri dikkate değer şeyler oluyor. Tarihçi Halil Berktay’ın 1 Mayıs 1977’de Taksim’de yaşanan faciayla ilgili olarak bazı sol grupların kabahatli olabileceğini ileri süren yazısı yüzünden gazetenin beş yazarı, protesto mahiyetinde gazeteden ayrıldılar. Tartışma hâlâ sürüyor ve biz bu tartışma esnasında önemli şeyler öğreniyoruz.
Kabul edelim ki, Halil Berktay’ın ileri sürdüğü tezler, ilk defa seslendiriliyor değildir; o günleri yaşayanlar ve basını takib edenler, sol fraksiyonlar arasında çok sert, hatta kanlı çatışmaların 1 Mayıs mitingine aksettirildiğini hatırlayacaklardır. Bilinmiyor değildi, çünkü evveliyatı da vardı; kardeş kavgasıyla göz gözü görmeyen bir boğazlaşmaya dönüşen kanlı vuruşma ortamında bazı sol gruplar da birbirlerini düşman, hatta “Sosyal Faşist” ilan ediyor, kurdukları halk mahkemelerinde yargılamaya kalkışıyorlardı. Esasen Halil Berktay, birkaç aydan beri bu konuda önemli yazılar kaleme alıyor ve solun “Devrimci şiddet”i kutsamasını acı bir dille eleştiriyor.
Solun, sağ cenaha karşı faikiyeti budur; bir raddeden sonra olup biteni sorgulamak, araştırmak, hataların altını çizmek ve tartışmak daha ziyade solun temsil ettiği bir gelenektir. Sağ cenahta böyle eleştiri ve özeleştirilere pek şahit olmayız. Sağ cenahta lidere, kutsala, örgüte, kısaca “Dâvâ”ya zarar verebileceği düşünülen fikirler nadiren kamuoyu önünde tartışılırken daha ziyade kapalı kapılar ardında dedikodu seviyesinde seslendirilir; “Bunları yazsan ne güzel olur” teklifiyle karşılaştıklarında bizim cenahın mensupları, “Vakit erken, fitneyi uyandırmayalım, karşı tarafın eline koz vermeyelim” neviinden bahaneler üreterek meseleyi kapatırlar. Tâbir caizse, bu da bir muhafazakâr gelenektir; doğrusu “Muhafazakâr” kavramının muhtevâsına uygun bir gelenek!
70’li yıllar, keskin ideolojik taraftarlığın cinnet baskısı altında geçtiği için kayıp on sene olarak nitelenmeli. Kendini anadan doğma mâsum ve tamamen haklı, karşı düşünceyi ise bütün kötülüklerin kaynağı ve mel’un bir şey olarak görmek, her cenahın taraftarlarına doktriner bir imanla ezberlettiği ve sığındığı bir yalandı. İdeolojik körlüğün en fena yönü, hemen ve daima insanda hakikat duygusunu tembelleştirmesi ve ekseninden uzaklaştırması olmuştur. Kavga yatıştıktan sonra aradan geçen zaman, akkor hâline gelen çeliğin soğuyarak asıl karakterini kazanması gibi insanlar üzerinde hakikat duygusunun yeniden yükselmesi tesirini uyandırıyor. Şimdilerde böyle bir zaman kesiti içinde yaşıyoruz. Düne göre daha soğukkanlı, daha sâkin ve nisbî olarak baskıdan uzak bir ortam var, düne göre daha şanslı ve avantajlıyız.
Bugün, karşı tarafın suçluluğunu isbat etmek için olayları çarpıtmak yerine sadece suçlunun kim olduğu noktasında yoğun bir azim göze çarpıyor. Basın dünyamızın alternatif ve çok sesli bir yapıya bürünmesinin faydasını da görmezden gelemeyiz. Kanaat diktatörlüğü, -neyse ki- karşı seslerin de kendini duyurabildiği bir çok sesliliğe doğru çözülüyor ve dağılıyor.
Ümit edilir ki sadece sol fraksiyonlar değil hemen herkes, sadece hakikate duyduğu saygı icabı kamuoyu önünde kendi özeleştirisini yapsın ve hatalarıyla yüzleşmek cesaretini göstersin. Bu cinsten bir vicdânî ve ahlâki arınmaya hepimizin çok ihtiyacı var.