Siz istifa etmeyin; biz edelim!..
Dünyanın en totaliter, en tektipçi, en baskıcı yönetiminde bile herhangi bir imtihanda sorulan 100 sorudan 99'unu cevaplandıran öğrenci başarılı sayılır ve başarısıyla mütenasip olarak taltif edilir: Bu evrensel bir ortak değerdir, sağduyunun temelidir ve hangi coğrafyaya, hangi kültüre, hangi eğitim sistemine tercüme edilirse edilsin anlamını koruyan bir skordur. % 99 başarıyı başarısız kabul ettiğiniz zaman, hiç kimse hangi kriteri esas aldığınıza bakmaz, sadece akli dengenizin yerinde olup olmadığı merak edilir.
Meslek lisesinden mezun öğrencilerin feryadı arşa çıkıyor; 100 yabancı dil sorusundan 99'unu doğru cevaplandıran öğrencinin durumu ise, bu yaygın ve kaba haksızlığın sembolü sadece.
Bu bir haksızlık değil, adaletsizlik de değil; bu öyle bir şey ki tarifinde diller kısır kalıyor. Olsa olsa "mengi şeylerde haddi aşmak, aşırılık" manasında kullanılan "fuhş" kelimesi bu garabete uyar. Manidar bir süreden beri maruz kaldığımız o incitici muamelenin kabalığı, evlatlarımızı üniversiteye yerleştirirken icad edilen o saçma sapan usulde de kendini hissettiriyor. İmam-hatip okullarından kaçış, adeta bir firar paniğine dönüştü. Sadece imam-hatipler değil, diğer meslek liselerinde okuyanlar da bu saçmalığın mağduru durumunda.
İnsanın, "daha ne istiyonuz?.." diye bağırası geliyor; daha ne istiyorsunuz? Belli bir yaştan sonra insanın tabiatı ve temayülleri değişmeyeceğine göre nüfusumuzun neredeyse yarıdan fazlasını gözden çıkardığınız anlamına mı geliyor bu aşırılığınız?
Hükümetin görüntüsü tam bir şaşkınlık manzarası arz ediyor; üst üste gelen hadiselerin ağırlığın altında ezilmiş, "abondone" olmuş gibi görünüyorlar. Siyasi mekanizmadan sadır olan kararlar daha mürekkebi kurumadan ya tashih ediliyor ya geri alınıyor ya da "veto"ya uğruyor. Öyle bir hale gelmişiz ki kimsenin aklına bir başka hükümet arayışı gelmiyor bile.
Demokrasileri işleten önemli müesseselerden biri de "istifa". Siz de hayret ve ibretle izliyor olmalısınız: Sorumluluğu altındaki işlerde dünyanın en açık rezaletlerine sebebiyet verenler bile istifa etmiyor. Oysa ki istifa demokrasilerde hem onurlu bir davranış olarak kabul edilir, hem de problemin tıkandığı yerde yeni çarelerin bulunabilmesine zemin hazırlar. Kızılay başkanından YÖK başkanına, ÖSYM'den depreme uğrayan illerin belediye başkanlarına, hasılı geçirdiğimiz şeametli günlerde sorumluluğu veya vebali olsun olmasın hiç kimse, "ben başaramadım, vicdanım rahat değil" diyerek istifa etmeye yeltenmiyor. Hal böyle olunca ister istemez insan, "sistem evlatlarını koruyor mu?" düşüncesine mıhlanıp kalıyor.
Demokrasilerde ne beceriksizliği hoşgörme lüksümüz var ne de kötü niyeti ödüllendirme. Eğer şu manzara içinde bir tek sorumlu ortaya çıkıp, "ben istifa ediyorum; işimi layıkıyla yapamadığım için milletimden özür diliyorum." diyebilme liyakatini gösteremiyorsa işimiz zor demektir; çünkü bu durum, vahim bir algı bozukluğunu, çok endişe verici bir zihniyet marazının varlığını gösterir ki tedavisinde tıbbın yapabileceği hiçbir şey yoktur.
MİLLET HER ŞEYİN FARKINDA; MİLLET HER ŞEYİN FARKINDA VE BİRİLERİNİ UTANDIRMASI İÇİN ELİNDEN GELSE MİLLETİN KENDİSİ İSTİFA EDECEK; AMA VEHAMET ODUR Kİ DİLEKÇESİNİ SUNABİLECEĞİ BİR MAKAM YOK!