Siz gidin. Ben gelmiyorum!
Kanun, "hakaret etmeyeceksin" diyor, "eleştirmeyeceksin" demiyor.
Hiç kimse kusura bakmasın, bugünlerde "âkıl" olmak bakımından insanda şüphe uyandıran bir kısım muhitlerin tekelindeymiş gibi görünüyorsa da Türklük, sabah erken kalkanın hakarete yelteneceği, dahletmeye kalkışacağı bir tükürük hokkası değildir. Her mensubiyet sıfatı gibi Türklük de -saygı değil- ama hakarete uğramama mâsuniyetini hak ediyor. Kanunun rûhu da budur.
Bazı arkadaşlar, "edebiyat yaparken ayağıma takılıyor; entel pullarım dökülüyor" polimi çekiyor diye 301. madde kalksıncılar otobüsüne binecek değilim. Bu çığırtkanlık artık mide kaldıracak raddelere geldi. Ben gelmiyorum, siz gidin; giderken kapıyı da çekin iyice...
...
301. madde lâzımdır; hiç işletilmese bile orada durmasında fayda vardır; bazı şeylerin altını çizmektedir çünkü.
Latin, Anglo-Saxon, Arap, Töton gibi sıfatlar neyin alâmet-i farîkası ise Türklük de bizim alâmet sıfatımız; iyidir-kötüdür, hoşunuza gider-gitmez, sizin bileceğiniz iştir. Eleştirebilirsiniz de ama hakaret edemezsiniz.
Etimolojik bakımdan değişime uğramışmış da, eskiden başka şekilde tesmiye olunurmuş, var mıymış-yok muymuş.. önemli değil bunlar: Yerkürenin bir yerinde yaşadığımız bir yer var; kimseye pasaport gösterip vize istemeden seyahat edebildiğimiz yegâne ülke. Evet iyi yönetilmedi, halen de iyi yönetildiği söylenemez; orada yaşayanlar dünyanın en asil, en güzel, en akıllı insanları da sayılmazlar pek; iyisi iyidir, kötüsü de kötü. Lâkin Türklük bu topluluğun ve yerin siyasi, hatta dini ve medeni familya ismidir.
Hakarete yelteneceksen, ayağını denk atacaksın yani... O yüzden her benzeri gibi o da asgari derecede saygıyı hak eder; kanunun muhafaza ettiği de budur: Hakaret fiilleri dünyanın dört yanında hangi gerekçeyle cezalandırılıyor ise gerekçesi odur.
Günlerdir, "Kaldırın bu ayıbı, ülkem buna layık değil, dünyaya rezil olduk" yollu medya kampanyasının, berbat bir kanaat terörünün baskısı altındayız. Bazılarımızda, hafiften "aman ben de koroya katılmakta gecikmeyeyim bari" telâşı bile hissedilir oldu.
Tırsmayınız arkadaşlar! Sakin olunuz, bu patırtıdan bir Dreyfus Davası boyutu çıkmaz. Zaten diyorlar ki, "estağfurullah; ben demedim, kahramanım dedi"; hâkim de, "tamam hakaret kasdın yok, serbestsin" diyor. Bitti.
"Evet hakaret kasdım var; hakaret ettim" denilse ne olacaktı peki? Hakim, "aman be evladım, hakaret edilmedik bir kulağımızın arkası kalmıştı; hangi çağda yaşıyoruz, ağzına sağlık" mı diyecekti?
Kim kendi nefsine ve cinsine hakaret ettirmekte mütekâmil bir lezzet buluyorsa kendi bileceği iştir; ben kendi nefsime rıza göstermem; 301. madde bu memlekete lâzımdır ve aynen yerinde durmalıdır.
Hatta fiilen işe yaramasa bile.
Nitekim Türklüğü sever ve müdafaa eder gibi davrandıkları halde, nihai tahlilde Türklüğe daha beter fenalık edenleri bu madde kapsamına sokmak mümkün olsaydı, savcıların başında saç kalmazdı; ayrı fasıl. Neticede herkes karnındaki derdi punduna getirip bir şekilde seslendiriyor.
Birisi bana desin ki, "benim çok önemli ama çok tehlikeli bir fikrim var ve ben Türkiye'de bu fikri seslendiremiyorum; çünkü kanunlar engelliyor". Var mı böyle bir fikir, duydunuz mu, mümkün mü? Lâf bütün bunlar. Bizdeki en derin ve tehlikeli fikirler üçe ayrılır: Şeriat gelsin, ülke bölünsün yarısı Kürdistan olsun ve katil Türkler Ermenileri kesti!.
Sahi, son 301 mağduresi arkadaş hangi ithamdan beraat etmiş idi bakayım?