Siyasette zigzag, hürmette devamlılık

Televizyon haberlerinde doğru duyup duymadığımı kontrol etmek için Milli Gazete'nin pazartesi nüshasına bir kere daha baktım. Hiç tanımadığım ve karşılaşmadığım halde öteden beri gıyâbî bir muhabbet ve sempati duyduğum Recai Kutan Beyefendi'nin sözlerini aynen iktibas ediyorum:

"..Şimdi 'Medeniyetlerarası Yakınlaşma', 'Dinler Bahçesi' savunucularına sesleniyoruz. Bu gaflet uykusundan ne zaman uyanacaksınız? (...) Bizim için AB sevdasından vazgeçmenin zamanı gelmiştir. AB üyesi olarak Avrupa ile birlikte yaşayamayacağımız her geçen gün daha da belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Avrupa ve Batı dünyası bu haksız adaletsiz uygulamaları ile kendini bitirmektedir. AB'nin peşine takılıp gitmektense, İslâm dünyasının başına geçip yeniden doğmak, yeni bir dünyanın kurucusu olmak, bizim için daha onurlu bir davranış olacaktır."

Bu sözlerinden sonra Recai Kutan Beyefendi'yi sevmekten ve hürmet duymaktan vazgeçmiş değilim; çünkü Sayın Kutan'a gıyabî muhabbetim, onun siyasî fikriyatından kaynaklanmıyordu; bilakis halim tavırları, babacan yaklaşımları ve temkinli hâli ile o Recai Bey bana hep aziz bir aile büyüğü gibi görünmüştür. Saadet Partisi'nin pazar günü Çağlayan semtinde yapılan mitinginde yaptığı konuşmaya geçmeden önce basınımızın katılım miktarı konusundaki tutarsız rakamlarına dikkat çekmek isterim. SP yönetimi, o geleneksel abartılı yaklaşımıyla o gün İstanbul'da bulunan her on beş kişiden birinin, yani bir milyon insanın mitinge katıldığını ileri sürüyor. Basında ise 50 ilâ 100 bin arasında değişen rakamlar telâffuz edildi. Rakamın önemi şurada: Saadet Partisi'nin İstanbul'da (ortalamasını alırsak) birkaç yüzb in kişilik miting düzenleyecek derecede güç kazanması, en ziyade AK Parti yöneticilerini enterese etse gerektir; zira bu iki parti hâlâ aynı seçmen tabanı üzerinde siyasette var olma mücadelesi sürdürüyorlar.

Beni asıl şaşırtan, Recai Kutan gibi önemli bir ismin ağzından, "Bizim için AB sevdasından vazgeçmenin zamanı gelmiştir" sözünün çıkmış olmasıdır. Halbuki çok yakın zamanlara kadar Milli Görüşçüler, AB'ye girmenin Türkiye için pek hayırhah sonuçlar doğuracağına kail idiler. Ondan bir önceki Milli Görüş retoriği ise kısaca "Batı kulüüüp!" diye adlandırılan menfi yaklaşımla özetleniyordu. Şimdi yeniden AB aleyhtarı çizgiye gelinmesini ne ile yorumlamalı?

Son günlerde nedense hep aleyhte tecelli eden AİHM kararları bu ani rota değişikliğine tesir etmişe benziyor; bu arada Saadet Partisi'nin yükselişini, AK Parti'nin kan kaybına bağlayan partili mantığını da unutmamak lâzım. Hükümetin AB yanlılığı ile kendini tarif ettiği bir ortamda SP'nin kendini aynı çerçevede tarife kalkışması pek de mantıklı olmazdı. Neticede her iki parti de, aynı seçmen tahterevallisinde siyaset yapıyor.

SP'nin AB konusundaki yeni tavrı, bana tutarsızlık gibi görünüyor ama parti kurmaylarının kendi tabanına aslında bunun ne kadar tutarlı ve doğru bir davranış olduğunu kesinlikle izah edeceğine eminim. Dolayısı ile Sayın Kutan'ın "Medeniyetlerarası Diyalog", "Dinler Bahçesi" vesaire mevzularındaki eleştirilerini, AB meselesinde SP'nin gösterdiği tutarlılık mihengine vurmak pek mânidar bir tahlil biçimi olmayabilir; yine de "diyalog" kelimesini edenlere ağız dolusu sebb ü şetmedildiği bir ülkede ehl-i şütûm yanında saf tutmanın da dayanılmaz bir câzibesi olmalı.

Ey siyâset!.. Ne diyeyim...

Lakin tekrar ihtiyacındayım; Recai Bey'e hürmetim, onun siyasî vasıflarından vâreste bir keyfiyettir!


Kaynak (Arşiv)