Siyasetin doğruları, bizim doğrularımız
Şu meşhur 35. Madde’nin âlâ-yı vâlâ ile kaldırılmasından hiç şüphesiz memnunluk duydum. Aslına bakılırsa iki sene önce de yapılabilirdi bu değişiklik. Doğrusu niçin bu kadar beklendiğini ve ertelendiğini anlayabilmiş değilim.
Acaba “Yeni bir anayasa veremeyeceğiz, şimdilik 35. Madde ile idare ediniz” demek mi isteniyor diye düşünüyorum şimdi. Siyaset adamlarının seçim telâşına kapıldığı bu süreçte meydanlara çıkıp “Geçen dönem içinde şunları yaptık” denilebilecek türden bir icraat cümlesi oldu 35. Madde. Kaldı ki vesâyet rejiminin kalıntılarını kamu hukukundan kazıyacak öteki adımlar henüz atılmış değil.
Ne de olsa 35. Madde, gereğini icra etmek için özel gayret veya bütçeden önemli fon ayırmak gereken türden bir mahiyet taşımıyor. Varlığı vaktiyle hayli baş ağrıtmıştı, yokluğu hiç akla bile gelmeyecek; zaten Meclis görüşmeleri esnasında bu kanun değişikliği ciddi bir muhalefetle bile karşılaşmadı.
Öyleyse niçin iki sene beklendi en azından?
*
Siyaset adamları, kendileri için sadece problem çözebilme kabiliyetine sahip olmayı yeterli görmüyorlar, onların başka kriterleri de var. Oysa ki bizim gibi sıradan yurttaşlara göre problem çözmeyi bilmek çok değerli bir meleke gibi görünüyor. Siyasetçiler, “Zamanlama” ve “Siyasi fayda” gibi bizlerin pek hatırına gelmeyen iki farklı politik boyutu daha hesaba katmak gerektiğini düşünüyorlar. Aynı olgu, farklı bakış açılarına göre anlam değiştiriyor.
Açalım...
*
Genel seçimden önceki aylar, politikacılar için altın kıymetinde; bu durum iktisat teorisindeki “Marjinal fayda” kavramını çağrıştırıyor. Yani bir malın son biriminin tüketilmesinden hasıl olan tatmin...
Seçim öncesine denk gelen icraatlar, akılda kalması, seçmen davranışlarını yönlendirmesi ve siyasi dengeleri kımıldatabilmesi bakımından değerli, yani marjinal faydası çok yüksek sayılıyor. Meselâ TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesi 2011 seçimlerinden birkaç ay sonra Meclis’te iptal edilseydi, kamuoyunda uyandırdığı olumlu etkiler bugüne kadar çoktan pörsümüş ve unutulmuş olacaktı. En azından “Demokratikleşme ve bürokratik vesayetten kurtuluş yolunda daha başka neler yaptınız bakalım?” diye sormak kimsenin aklına gelmeyecekti.
*
“Üzerinde ittifak sağlanan 48 maddelik bir paket halinde olsun mini bir anayasa yapalım” teklifi de bu bakımdan iyi bir örnek teşkil ediyor. Kamuoyu, yeni bir anayasa konusunda büyük bir beklenti içinde ve sebebi ne olursa olsun yeni anayasa konusundaki bir başarısızlık, hükümet açısından yıpratıcı olacak. Bugünlerde yarım ağız da olsa bir anayasa paketi çıkarabilmiş olmak hükümet bakımından çok değerli görünüyor. Marjinal faydası yüksek yani.
*
Tekrara gerek yok; hükümet meclis çoğunluğu bakımından imrenilecek bir üstünlüğe sahip olmasına rağmen zamanlama ve nihai fayda bakımından uygun görünmeyen konularda problem çözme melekelerini devreye sokmakta acele etmiyor. Bize pek hayati görünen konuları rahatlıkla ertelerken, doğrusu pek de ilgilenip aldırış etmediğimiz maddelerde aceleci ve kararlı davranabiliyor.
Hiç şüphesiz siyaset, bir başka açıdan önceliklerin doğru sıralanması işlemidir. Tartışılması gereken, iki yıl süreyle günde ortalama bir saat çalışan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu daha verimli işletmek yerine, “anlaşılan maddeler üzerinde ittifak edelim” tavrını göstererek seçim öncesinde karşı atağa geçmektir. Seçimlere giden süreçte hamarat görünmek, yürütmeye olumlu puanlar kazandırır şüphesiz ama çözülebilecek problemleri zamanında halletmek daha iyi değil midir?
Unutmayalım, önümüzdeki yıl baharında yapılacak mahalli seçimler, belki de Cumhuriyet tarihinin en genel “mahallî” seçimi olacak.
*
Bu örneklerden çıkarmak gereken sonuç şu bence: Kamu için faydalı olanla, siyaset dünyasının “Fayda”dan anladığı şeyler aynı değil. Siyaset hakkında düşünürken, o âlemin gerçeklerini hesaba katmıyoruz. Siyasetin doğruları ile sıradan insanların doğrusu arasında nitelik ve nicelik farkı var.