Simplicity, Simplicity, Simplicity!

Amerikalıların aynı kavme mensup olmakla iftihar edebilecekleri büyük ruhlardan biri olan Henry David Thoreau'nun üç kelimelik vecizesini defterimin kenarına yazmışım: "Simplicity, simplicity, simplicity!" Lugat karşılığı "basitlik, sadelik, kolaylık, saflık, samimiyet." Budalalık yerine kullanıldığı da olurmuş; ama kelimenin soy ağacı belli ki sadelik ve basitlik kavramlarının toprağına kök salmış. Üstelik Türkçede bile saflıkla budalalık sınırını tayin eden çizginin duruma göre değişiklik gösteren bir esnekliği var.

Basit lafzının anadilimizdeki karşılığı talihsiz, "sıradan, anlamak için zihni gayret göstermeyecek derecede aşikar, düz, arızasız" gibi manalarıyla önemsizliğe işaret eden bir ihtiva kazanmış. Thoreau "basitleştirin, basitleştirin, basitleştirin" derken şüphesiz kelimenin gündelik hayatımızdaki yavan tedaisini kastetmiyor. Bir fikri, bir manayı veya herhangi bir hali basitleştirmek, onu gerçek tabiatına büründürmek demek; basitleştirmek hiç de "basit" bir iş değil.

Ben orta zekanın kifayetine inananlar takımındanım ve insanların büyük çoğunluğunun sahip olduğu zeka ve idrak seviyesinin insanlara ve insanlığa dair her çetrefil meseleyi fethedebileceğine güvenirim. Hiçbir fikir, ilim, zenaat veya uzmanlık, orta zekayı aciz bırakacak karmaşık ve anlaşılmaz değildir. Ne yazık ki gördüğümüz eğitim daha çok esasen basit tabiata sahip şeyleri karmaşıklaştırmakta işe yarıyor. "Deme insana meçhul olmadık mana mı kalmıştır / Eğer meçhul ararsan her işin encamı kalmıştır" diyen meçhul şair haklı; ne kadar zihin yorsak da künhüne eremeyeceğimiz tek şey ancak mukadderattır ve beşeri düzlemde biz ancak ilahi mantığın izlerini sürmekte aciz kalırız. "Ben insanım ve beşeri olan hiçbir şey bana yabancı değildir" cümlesindeki meydan okuma, beşeri durumların herhalde anlaşılabileceği inancını aksettiriyor. Orta zeka seviyesindeki birinin kemal-i ciddiyetle kafa yorup anlayamadığı herhangi bir metin, fikir veya felsefe, o meselenin yine insan eliyle anlaşılmaz hale getirildiğine işaret eder. Mana, fıtratı icabı nüfuz edebilir, kavranabilir bir tabiat taşır; karmaşıklık ise ancak insan eliyle (tasannu ile) zuhur eder.

Biz küçükken sinemalarda nadiren psikolojik ifadeye ağırlık veren, aksiyon ve atraksiyonu az tutulmuş, çözümü kasten seyirciye bırakılmış filmler seyrederdik; bu filmlere "ağır film" denirdi ve onlar hakkında şöyle sözler duyardık: "Dört kere seyrettim, yine de anlayamadım; çok ağır bir film." Muamması, aşikar bir sinema diliyle çözülmüş filmler seyretmeye alışkın olduğumuz için, yönetmenin ustalıklı bir zahmetle manayı gizlediği hikayeler ağır görünürdü; ama aslında insana dair şeyler hep anlaşılabilir nitelik taşır: Polisiye romanlardaki esrar örgüsü, yazarın gösterdiği ustalıklı zahmetin eseridir; ama netice itibariyle katilin niçin cinayet işlediğini herkes anlayabilmektedir.

Ustalık göstererek zahmete girip manayı gizlemek hünerine, bizim edebiyatımızda "muamma" derler. Zahmeti kaldırırsanız muamma da kalkar. Ne var ki manayı gizlemek, sırf her kişinin harcı olmadığı gerekçesiyle hünerden sayılmıştır. Padişahın huzurunda yirmi adımdan ipliği fırlatarak iğne deliğine geçiren hünerbazın hali de böyledir ve (her kimse) o padişah çok haklı gerekçelerle adama ihsanda bulunmuş ve verdiği ihsan adedince sopa atılmasını emretmiştir. Latincede böyle işlere "difficiles nugae" diyorlar; "zahmetle tertip edilmiş saçmalık" yani.

Basitleştirmenin mana ve ehemmiyeti işte burada; maksat ipliği iğne deliğinden geçirmekse, bu işi yirmi veya kırk adımdan ipliği ok gibi fırlatarak başarmanın değeri yoktur; basitlik muradı ve manayı kaplar; o meşhur Mecelle kaidesinin işaret ettiği gibi "efradını cami, ağyarını mani"dir; gereken her unsur bir araya getirildiğinde, yabancı ve yarayışsız unsurlar ayıklandığında iş basitleşmiş olur, manasını ayan-aşikar aksettirir ve sadece maksada hizmet eder.

Zihni iklimimizde cereyan eden her vakıa aslında öyle olduğu için değil, öyle algılanması arzu edildiği için bize çok ali, karmaşık ve esrarlı görünüyor. Gücün bir farikası da esrarıdır ve bundan ötürü avamın rahatlıkla kavrayıp künhüne vakıf olabileceği işler özellikle karmaşık ve yüksek anlamlara sahip gibi sunulmaktadır. Yukarda gördüğümüz eğitimin daha ziyade manayı örtmeye yaradığını ileri sürerken kastettiğim bu idi; açıklık, sadelik ve basitlik her nevi mistifikasyonun, esrarın ve orta zekayı zaafa iten her kurmacanın panzehiridir. Bunun içindir ki bize yüksek ve karmaşık görünen işlerin ve mekanizmaların içinde bulunanlar amme ile aralarına sır perdesi koymaya itina ediyorlar; bunun için pek çok ihtisas erbabı küçük bir muhitte itibar gören özel dile (jargon) ihtiyaç duyuyorlar; bunun için yazdıklarını okuyamıyor, konuştuklarını anlayamıyoruz.

Basitlik kavramı, demokrasinin belkemiği, çünkü bütün vakıaları anlaşılır hale getirir, herkese mal eder ve neticede herkes yönetim cihazı üzerinde mülkiyet hakkı bulunduğunu fark eder.

İcaz, basitleştirmenin san'at mertebesine yükseldiği mevkii; basitliğin bu mertebesine erişemeyenler onun için işleri karmaşık gibi gösteriyorlar; manayı örtmek, fethetmekten daha kolay ve ucuz çünkü. Biz adalet, onur, ekmek gibi basit şeyler istiyoruz; onlar bu işin o kadar basit olmadığını söylüyorlar. Ömrümüzü törpüleyen bu "laga-luga"nın ardındaki "basit" hakikat işte bundan ibaret.


Kaynak (Arşiv)