Sığlık
Taliban'ın tahmin edilenden önce ve şaşırtıcı bir dirençsizlikle teslim bayrağını çekmesi, Türk medyasının sırça saraylarında "konuşlanan" bir kısım "yeni dünya düzeni" taraftarının ruhundaki fırtınayı yatıştırdı ve duygularını tahlil etmekte turnusol kağıdı vazifesi gördü. Bu zevat bir süre önce nüfus kağıtlarında yazılı "din" meşruhatından ve ondan daha elim ve vahim olmak üzere medeniyetler klasmanında "İslam" başlığı altında nitelendirilmekten ötürü feci bir travma içinde bulunuyorlardı. Açık açık "kültürel ve dinî aidiyetime bakmayın; ben de sizler kadar Amerikalıyım" diyecek kadar dürüst olamadıklarından tek kelimeyle "trajik" bir duruş sergilemekteydiler. İşte böyle bir halet içindeyken kağıttan kaplan Taliban'ın kumdan mamul son kalesi de düşünce bizim yeni dünyacıların zihni berraklaştı. Trajik bir arakesite yarı ağlamaklı-yarı sırıtkan görünmekten kurtuldular.
"Evet, eller yukarı ve şalvarlar aşağı, Kandahar'ın Taliban'ı hizaya gir! Hadi at belinden fişekliği de görmemiş olayım.
"Vay kör Ömer, vay Molla efendi, çık canım, çık sen de deliğinden. Essalüm aleyhüm (yanlış ifadeyi kasden düzeltmedim. ATA) ve rahmetullah, gel yahu öyle baş köşeye teşrif buyur. Ve çöz şu sarığını da adam gibi estetiğimi bozuyor. Bitlenmek de istemem. "Ya seyyid, Allah rızası için şunu bir anlat."
İktibas etmek zorunda kaldığım bu satırlar, fark ettiğiniz üzre seviyeli bir tahlil, tenkid veya tespit ihtiva etmiyor. Eski tabirle bu, tam bir "ufunet ifrazatı, iltihap tahliyesi, bir cerahatın yarılması." Yazar, vaktiyle içine düştüğü trajedinin ipuçlarını, ağız bozarak unutturma gayreti içindedir. Ve bu satırlar basın dünyamızda bazı kalemlerin ne kadar derin bir kimlik buhranı içinde mevkiini tespite savrulduğunu gösteren nevrotik bir belgedir.
Fikir yok, sentez yok, anlama cehdi ve anlatma azmi yok. Sadece insiyaki bir mevzi kazanma hırsıdır. Kurnazca ve canhıraş bir vücut dili hamlesi ile karşı karşıyayız.
Taliban'ın bizimle nispeti nedir? Hemen hiç! Vaktiyle Taliban'ı Afganistan sahnesine çıkaran ve ona repliğini ezberletenler, şimdi onun rolünü iptal ediyorlar. Bu esnada yapılmakta olan, rezilce bir imaj kirletme operasyonudur. "Bitli sarık... Şalvarlar aşağı... İmdiii işte kapı işte sapı, birinci raund bitti, barbarlık nakavt!..." gibi tahkir ifadelerinin arka planındaki ibra olunmuşluk hissi ve zafer duygusu, yazarının zihnindeki kuyruk acısını teskin etmekle kalmıyor, bugünlerde Taliban'ın üstüne sıvanan İslam imajını da karartıyor. Taliban Türkçe bilmez ki, yukardaki satırları görüp nedâmet getirsin; Türkiye'de Taliban taraftarı yok ki bu liberal köşe yazarının mevzi düzeltme raporunu okuyup da "eyvah hata etmişiz" diye itirafçı kuyruğuna girsinler! Öyleyse nedir bu "eller yukarı şalvarlar aşağı Taliban" şaklabanlığı; yoksa Amerikan kültür ataşelerine inceden sarkıtılmış bir "ben buradayım" mesajı mı?
Fikir ve siyaset hayatımızın sığlığı, hiç bu kadar aşikâr olmamıştı. Üçüncü dünyanın sömürge artığı entelektüellerinin bile vaktiyle buna benzer bir haysiyet zaafiyeti gösterdiğini zannetmiyorum. İşte bu sığlıktır ki şu dâr-ı dünyada millî bir uzviyet halinde dik durmamıza kifâyet etmiyor. Debelendiğimiz sığlıkta ne bütçe yapacak derecede iktisadî araçlara sahibiz, ne de diplomasi arenasında etkilenen bir aktör bulabiliyoruz kükreyişimizde. İşte bu sığlıktır ki bizi boğuyor.