Şeytan bunun neresinde?
İş zülfiyâre dokununca bir kısım medyanın gözleri faltaşı gibi açılıveriyor: Şeytana taptığını zanneden gençlerin acıklı hikâyesinden bahsediyorum. Bu meselede belki herkesin feryâd ü figân etmeğe hakkı var ama bizatihi Türkiye'nin belli başlı zihnî illetlerinden birini teşkil eden bir kısım medyanın bu meselede bilirkişi pozlarına bürünmesi dayanılır gibi değil.
Aile kavramına ve değerlerine saygı göstermeleri gerekiyordu ama alafrangalık olsun diye Türkiye'de ancak birkaç bin kişiye hitab eden dejenere hayat tarzını tabii bir şeymiş gibi topluma reklâm ettiler; öyle ki yüceltip durdukları ve topluma model diye gösterdikleri hayat tarzında din faktörü, ancak bir şampuan markası kadar ikame edilebilir bir şey olarak yer aldı. Aile hayatının temelinde dini değerler bulunduğunu görmezden geldiler. Karşılıklı saygı, anlayış, sevecenlik, hoşgörü yeter sandılar ama hâlâ farkında değillerdir ki herhangi bir ilahi doktrine dayanmayan ahlâk, kendi iskeletini taşıyamaz. Ahlâk'ın profan yorumu yok mudur? Teorik olarak elbette vardır ama bu ahlâk çerçevesinde olsun sâbit ve namuslu kalabilmek için gerekli altyapı sağlamlığı kimde var? Eğitimimizin kalitesi, böyle tek başına ayakta kalabilen fert yetiştirecek bir seviyeyi tutturabilmiş midir? Din, müeyyide gücüyle insanları ahlâkî bir tutarlılık içinde bulunmaya zorlar; dinden yalıtılmış ahlâk tek başına ayakta kalamayacağı için bu defa tabii bir sevk ile kendi "din"ini aramaya ve inşa etmeye koyulacaktır: Satanizm veya bir başkası, ne fark eder?
Sürmanşetlere çıkarılan magazin haberleri, üçüncü sayfa rezillikleri, son sayfa güzelleri, haftasonu ilavelerinde telkin edilen tüketim alışkanlıkları, yeni cinsî muaşeret kalıpları boşa gitmedi; onların boşalttığı ve anlamsızlaştırdığı alanları sevk"i tabiinin doldurması normaldir. Televizyon dizilerinde özendirilen ailelerin hayat tarzına bakınız: Akşam eve yorgun gelen erkeğe her ne hikmetse buzlu viski ikram edilir çünkü viski Türk an'anesinin bir icabıdır! Evin her yerinde ayakkabı ile dolaşılır zira eve girerken ayakkabı çıkarmak şarklılığın, daha doğrusu Müslümanlığın göstergesi sayılır. Dizi oyuncuları, ara sıra olsun ibadet etmek bir yana, dini kimliklerini belirtecek davranışlardan özel bir itina ile uzak dururlar. Gün geçmez ki gazete köşelerinde kırmızı şarabın kan dolaşımına iyi geldiğine dair bilimsel görüşler yayınlanmasın. Medyaya akseden Müslüman imajı nadiren müsbet ama kahir ekseriyetle olumsuzdur: Cinci hoca, sahtekâr hacı, tacizci imam, bunak babaanne vesaire. "Siyasi İslâm"ın tehdit sıralamasında birinci sıraya yerleşmesinden sonra bilerek veya bilmeyerek milyonlarca insanın kaba"saba ifadelerle rencide edilmesi ise cabadan.
Netice itibariyle bu tip yayınlar toplumu Satanizm'e sürüklüyor değildir. Toplumun kahir ekseriyeti, dinini doğru öğrenmek imkânlarından mahrum ise de en azından kulak ve göz terbiyesine dayanan bir aile iklimi içinde her şeye rağmen bu gibi aşırılıklara rağbet göstermiyor. Asıl tehlike, Türkiye ortalamasının çok üstünde yaşayan o üç"beş bin ailenin evladını tehdid ediyor. Satanizm benzeri aşırılıklar, Türkiye'yi bir kısım medyanın penceresinden gördüğüyle tanıdığını zanneden orta ve yüksek burjuva ailelerin çocuklarında taban buluyor; niçin?
Türkiye'de örtülü veya açık bir Ateizm salgını artık kaale alınması gereken miktarlara ulaşmış olmalıdır. Herkes dindar olsun veya İslâm'a yönelsin diye bir derdim yok ama herkesin bir dünya görüşüne sahip olması ve aynı zamanda bir ahlâkî tutarlılık içinde bulunması, kamu nizamı açısından lâzım.Türkiye'yi bir hamlede Arjantin'e benzemekten hangi güç koruyor zannediyordunuz?