Sevan Nişanyan affedilmez!

Beyaz Türk müyüm, bilemem; herhalde değilim fakat Sevan Nişanyan’ın Türkiye kriterlerine göre benden daha çok ‘beyaz Türk’ olduğu kesin. Ayrı dünyaların insanlarıyız yani. Hiç karşılaşmadık, tanışmadık fakat 5-6 yıl içinde e-mektuplaştığımız oldu ara-sıra.

Geçenlerde bir yerden “Aslanlı Yol” adlı kitabı elime geçti. İlk sayfasına göz atarken kaptırdım gitti. Adam, affedersiniz Ermeni filan da Türkçesi gayet güzel. ‘Bir metin nasıl yazılır ve daha mühimi bu metin nasıl okutulur’ ilminde yektâ. Yeryüzünün neredeyse bütün kelimeleriyle ahbab olmak bir tarafa (Adamın boş zamanlarında kaleme aldığı etimolojik lügatin kâ’bına erişen bir başka sözlük yapılamadı Türk dilinde. Bir de dilci filan olsaydı çekeceğimiz vardı resmen!) onun hakkında yazarken ‘Acaba filan kelimeyi yanlış tasarruf etmiş olabilir miyim; yurdumun batı sahillerindeki bir hapishaneden manevî bir fırıncı küreği ile nazik bir şaplak yemek ihtimâli var mıdır?’ diye geriliyor insan.

Bir zamanlar hapis yattığını biliyordum; birkaç yıllık bir cezası vardı; sit alanına ruhsatsız bina yapmak ve daha beteri asla pişman olmamak, yaptığını deli gibi savunmak gibi ağır bir cürümden ötürü hüküm giydirilmişti. Nişanyan’ı imar ve sit mevzuatına aykırı şeyler yapmak, savunmak ve daha beteri asla pişman olmamak gibi vahim cürümlerden ötürü ‘içeri tıkan’ adaletimize hayran olmamak mümkün değil. Lâf aramızda biz Türkler, öteden beri imar konularına aşırı hassasiyet ve hatta ‘rikkat’e yakın derecede alâka göstermekle müştehir bir milletizdir de...

Her neyse, ‘Yatmış çıkmıştır’ diye ortalama bir kanaat vardı zihnimin bir yerinde. Derken aaa, “Sevanyan yine hapiste!” Niçin peki? Niçin olacak, üç aşağı beş yukarı yine aynı yine aynı gerekçelerle.

Oh olsun yahu! Haberi okuyunca kamu düzenimize duyduğum hürmet normal sınırlarını taşıp Mecnun’un Leylâ’ya karşı hissettiği türden divânelik bir aşka inkılâb etti ve şişman, asî ve inatçı Ermeni’ye kesilen imar ihlâli cezasının bilumum Türklere fakat daha ziyade çıkıntılık cür’eti gösteren Ermenilere bir ibret olması gerektiğini düşündüm.

Amma velâkin içimde, derinlerde bir telin ‘tınn’ diye tanin eylediğini ve koptuğunu da söylemeden geçemem. Niçin diyeceksiniz, tam da bu izahı müşkül duyguyu zihnimde evirip çevirerek neresinden başlamalı diye düşünürken Meydan gazetesinde Turgay Oğur’un, “Son Ermeni’yi kurtaralım” başlıklı yazısıyla karşılaştım. Vay eline sağlık sevgili Turgay dedim kendi kendime, zira meseleyi gayet güzel çerçevelemişti.

İşte o satırlar, altına ben de imzamı koyuyorum:

SON ERMENİ’Yİ KURTARMAK!

“Sarayı kaçak, tarihi külliyeleri tost kokulu kafe olan ülkemizde, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu 65/B ve mühür bozma suçlarından bu derece ceza alan, hapse atılan tek kişi Sevan Nişanyan’dır. Başka bir örneği yoktur.

Marmara depreminde 198 kişinin ölümünden sorumlu tutulan Veli Göçer’in 7,5 sene ceza aldığı bir ülkede inşaat yapmaktan ceza alan Sevan’ın cezaları 10 yılı geçti, artmaya da devam ediyor.

Sevan; Türkiye’nin en tuhaf, en deli aynı zamanda en üretken birkaç kişisinden biridir.

Şirince’de yaptığı evler, öncülük ettiği Matematik Köyü, Tiyatro Medresesi anıt değerinde güzelliğe sahiptir. Küçük Oteller Kitabı ile Türk turizmine katkıları takdire şayandır. Dili çok ağır yabancı eserleri Türkçeye çevirmiştir. Türkçe kelimelerin ve yer adlarının kökenlerini araştırdığı kitapları muazzamdır. Hiçbir zaman statükodan yana olmamıştır. Başörtüsü yasağına karşı da, 27 Nisan Muhtırası’na karşı da, AKP’nin kapatma davasına karşı da net duruşuna şahidim. Genç Siviller’in küçük bütçesine en çok bağış yapan birkaç insandan biri olmuştur.

Sevan’ın üretemiyor olması Türkiye için ‘cari açık’ kalemidir.

Türkiye’nin tüm vatandaşları Sevan’ın bu ülkeye kazandırdıklarının 10’da 1’i kadarını yapsa İsveç’ten mülteci akınına uğrayacak derecede güzel bir ülke olurduk.

Zulme uğrayan son Ermeni’yi kurtaralım.”

TIRSAk, TİTREK BİR TÜRK OLMAK

Kurtarmasına kurtaralım lâkin işin ucunda “Kanunun suç saydığı bir fiili alenen överek halkın kafasını karıştırmak” diye özetleyebileceğim bir fiil var ceza hukukumuzda. Bazılarının zannı aksine Ermeni filan olmayıp, bilakis kanunlara saygılı, kamu düzeni fikrine hürmetkâr ve daha fenası tırsak ve titrek bir standart Türk olmaklığım hasebiyle eskilerin tâbiriyle zihnî teşevvüşe mâruz kaldım (yani aklım karıştı!). Mis gibi sabunlarla yıkanarak yürürlüğe konulmuş, gülden nazik imar mevzuatımıza Köroğlu, Dadaloğlu veya İnce Memed gibi kafa tutan bir adam hakkında hürriyet talep etmenin kendisi de imar mevzuatına muhalefet sayılabilir mi diye bir hayli düşündüm. Neden sonra dedim ki kendi kendime, “Ne pimpirikleniyorsun be... Burası, necîb devletimizin idamlık suçtan (o zaman öyleydi; idam cezası vardı) ağır müebbed hapse mahkûm ettiği dünyanın en sayılı teröristbaşılarından Öcalan’la bile hükûmet seviyesinde pazarlık görüşmelerine oturabildiği, darbe ithamıyla yargılanıp Yargıtay’da cezası tasdik edilenlerin “Meğer bize kumpas kurmuşlar” itirafıyla alayının salıverildiği ve hatta bu sanıklardan bazılarının aynı anda hem sağcı hem solcu partilerden aday gösterilerek Meclis’e taşındığı bir ülke değil midir? Ayrıca bu ülke, bakan ağzından kanun dışı emir karşısında çekingenlik gösteren memurun, “Siz o kanunu çiğneyin, dalın içeriye; biz arkasından sizi temize çıkaracak kanun yaparız, çekinmeyin” diye yüreklendirildiği bir hukuk anlayışına sahip değil midir?.. Hepimiz biliriz ki bu ülkede ‘Olmaz olmaz!’ velâkin usûlünü bileceksin.

Ben bu usûlü bilmiyorum. Turgay Oğur gibi yekten ve düpedüz diyorum ki, Sevan Nişanyan salıverilsin.

Gerekçem son derece basit ve millî bir mahiyet taşıyor: Efendim bu gibi adamların dışarda olması, içerde tutulmasından daha ziyade millî varlık ve bütünlüğümüze zararlı neticeler tevlîd ediyor çünkü bu adamlar içerde uslu durmuyorlar; okuyor, yazıyor, bir şeyler yapıyor ve –bilhassa dikkat buyurulsun!- durmadan çalışıyorlar. Hatta bu adamın (yani Nişanyan’ın) affedersiniz Ermeni olduğu halde, vaktiyle mapusanede bir Müslüman hükümlüye Kur’an-ı Kerim okumasını öğrettiğinden bile bahsedilmektedir ve zannımca son zamanlarda sıkça zuhur etmeye başlayıp TV ekranlarını süsleyerek halkımıza ayar üstüne ayar vermeye kalkışan, süzgün bakışlı, süpürge sakallı, bal uzmanı naylon müçtehitler bu gibi yanlış yerden gıdalanmış insanlar arasından çıkmaktadır.

Lâfı çok dolandırdığımın farkındayım; siz bakmayın gevezeliğime... Adaletiyle yedi düvele nam salmış hükûmet-i hâzıramızın işi gücü bırakıp Nişanyan’ı salıvermeyeceğini gayet iyi biliyorum.

Göller bölgesinde bir ada olmak, caanım ülkemde en büyük suçtur ve affı yoktur. Terörist olsanız, yolsuzluğa bulaşıp, çocukların ırzına tasaddîde bulunsanız başka... Onların gideri var bir yerde...

Taşı taşın üstüne koymak ha! Lâyıktır sana Nişanyan; oh olsun!


Kaynak (Arşiv)