'Şeref tribünü' imiş?
Dikkat ettiniz mi; İstanbul'daki milli maçta yaşanan tribün krizini borsa iplemedi bile. Ne var ki devlet fikrini çok ciddiye aldıklarını sananlar, futbolcuların seremonide "şeref tribününe" sırtlarını dönmesi karşısında küplere bindiler.
Ben bu "şeref tribünü" kavramını hiç anlayamamışımdır; sahada ticari ve sportif boyutu çok belirgin bir gösteri vardır ve başta devlet büyükleri olmak üzere şehrin ileri gelen resmi zevatı, yine kendileri tarafından çıkarılmış yönetmeliklere tevfikan sahayı en iyi gören fiyakalı koltuklarda bedava maç seyrederler. "Maça düşkünsen her sıradan vatandaş gibi parasını verip bilet al, kuyruğa gir, defalarca üst-baş aramasına tabi kal" derseniz de hemen yaygarayı bası basıverirler: "Devlet düşmanlığı yapılıyor, bunun hesabını sorarız vs."
Lokantalarda şeref tribünü yoktur, kahvelerde, sinemalarda, otobüs kuyruklarında, çarşıda pazarda "protokol" uygulaması yapılmaz; maçlar hariç! Milyarlarca liralık borca ve riske girerek takım kuran, mücadele veren iki takımın müsabakası, kendini protokol diye adlandıran zevat tarafından bedava seyredilir. Buna karşılık o spor hadisesini finanse eden seyirciler, itilip kakılmak pahasına şeref tribününe yan gelmiş zevatın seyir zevkini bile ceplerinden öderler.
Bulancakspor'la Trabzon İdmanyurdu takımlarının maçında resmi zevat bulunmazsa ne olur; kıyamet mi kopar? Maçlarda devletin temsil edilmesine gerek yoktur; şeref tribünü uygulaması iptal edilmeli ve görevliler haricinde herkes, para ödeyerek tribüne çıkmalıdır. "Zaten doğru dürüst maaş alamıyorlar, makam otomobili, protokol koltuğu küçük imtiyazları memurumuza çok görmeyelim" şeklindeki itirazlar ise memurin takımını yüceltmekten çok aşağılıyor. Devlet fikri, böyle kıtipiyoz uygulamalarla yüceltilmiş olmuyor, tam aksine değerinden kaybediyor.
Futbol Federasyonu Başkanı, bu defa bilerek ya da bilmeyerek "global değerler ve nezaket"e uygun davrandı! Türkiye'de futbolun asıl patronu devlet değil UEFA denilen kuruluş. UEFA standartlarını ve normlarını hiçe sayarak bir lig kurmak da mümkün elbette: Takımlarını Maliyespor, Gümrük İdmanyurdu, Polisgücü gibi ekiplerin teşkil ettiği bir lig! Eminim ki böyle bir ligin müsabakalarını, "şeref tribünü"ndekilerden başka kimse seyretmek istemeyecektir; hatta onlar bile şüpheli!
Mesele ne tribün, ne de futbol: İçinde yaşadığımız iktisadi krizin bile derinlerdeki sebebi, devletle toplum arasındaki ilişkilerin devletten topluma doğru bir tahakküm üslubu taşımasından kaynaklanıyor. Başbakan'ın şubat krizi esnasında ağzından kaçırdığı "Bu bir devlet krizidir." tespiti ismen doğru, muhteva itibariyle yanlıştı. Milli bayramlarda devlet kurumlarıyla birlikte toplumun da şeref tribünü önünde uygun adım geçerken selama durmasıyla cismanîleşen ve artık ne kadar hastalıklı olduğu saklanamaz hale gelmiş bir devlet krizinin mâlülleriyiz. Kadim Roma'daki arena döğüşlerinde gladyatörler, "Selam sana Sezar, ölüme gidenler seni selamlar" diye saygılarını sunduktan sonra kanlı ölüm-dirim kavgasına tutuşurlardı. Bugün biz, "elektrik saatim bozuldu; tamirini saygıyla arz ederim" dilekçesi yazarken bile kadim Roma'dan beri hâlâ aynen duran devlet fetişizmine riyâkâr ve değersiz sözlerle selam sarkıtıp durmaktayız.
Devlet, daha doğrusu bir avuç devlet eliti topluma yakınlaşırsa mehâbetini daha doğrusu şeref tribününde maç seyretme avantajını kaybetmekten korkuyor; halbuki maça açık tribünden veya maratondan bakmayı bir deneyebilse her şey çok farklı olacak; avam ruhu her zaman avamî değildir çünkü.
Bu bir temenni veya yakarış değil, bir ikaz; Dün İnönü Stadyumu'nda bir avuç devletlû'nun gözüne "skandal" gibi görünen hadise, yarın bir başka müsabakada tekrar edecek zira açık tribün seyircileri maç seyretmekten usandılar, artık ara sıra "şeref tribünü"nü seyretmeye de başladılar.
Haydi, kaldırın şu "şeref tribünü" saplantılarını artık!