"Ser xéré be!"
O malayâni tâbirle yumurta gelip kapıya dayanınca bizimkiler devlet televizyonunda bazı Kürtçe programlar yapılabileceği yolunda öksürük akorduna başlayıverdiler. Kürtçe televizyon yayını ile bir alıp veremediğim yok; vaktiyle böyle abes bir yasağı yürürlüğe sokanların bile bugünkü rota değişikliğinden mahcub olduklarını sanmıyorum.
Kürtçeye yasak koyan kafa ile bugün, devlet televizyonunda bir iki programla Kürtçe yayına başlamaya cevaz veren kafanın "hikmet"i hükûmet" bakımından pek de nitelik taşımadığını düşünüyorum. Hiç kimse, "Her şeyin bir vakti var, bazı şartların olgunlaşması lâzımdı." diye ahkâm kesmeye kalkışmamalıdır; yasağın konulmasında da kaldırılmasında da hikmet"i hükûmetten eser yok. Bizde hikmet"i hükûmet dediğimiz, "yüksek devlet siyasetinin bilmemiz lâzım gelmeyen gerekçeleri"ni korku ve tepki idare ediyor. Fransızlar bu tâbire "raison d'Etad" diyorlar, yani "devlet aklı". Korku, insânî ve anlaşılabilir bir şeydir; mâzerete girer; fakat korkunun idare ettiği akıl, akıl olmaktan çıkar, tepki veya refleks haline gelir.
Şu mâhut "katılım ortaklığı belgesi"nde bu mesele ince bir dille hatırlatılmamış olsaydı, bugün gündemde olmayacaktı. Akıl, önceden öngörür; "akl"ı perîşan" gündeme tâbi kalır. Kürt asıllı vatandaşlarımızın bu karardaki o vahim ayrıntıyı fark etmemesi mümkün mü? "Avrupa Birliği bastırmasaydı, bu karar zor çıkardı." diye düşünmekte haksız sayılmazlar. Eğer Kürtçe lisanıyla televizyon yayını bir atıfet idiyse, bu jesti AB'nin baskısına mâruz kalmadan bizim hikmet"i hükûmetimiz bahşedemez miydi?
İşin kültür boyutu daha farklı; lisan, milli şuurun belki en mühim unsuru. Kürtçe yayın yapan televizyon ve radyo istasyonlarının, Kürt asıllı vatandaşlarımız üzerinde Kürtlük şuurunu pekiştirici bir tesir yapacağına şüphe yoktur; bizimkilerin en büyük kâbusu, Kürt asıllı nüfusumuzun bir milli şuur patlaması yaşayarak işi siyâsî otonomi veya bağımsızlık talebine kadar götürecekleri idi. Bu mantığın doğru gibi görünmekle beraber 19. yüzyıla dair bir vehim olduğunu belirtmeliyiz. Kürtlerin siyâsî kaderi, Türklerin kaderi ile aynı hamurdan yoğrulmuş. Hâlâ dağda gezenler "ergenlik" hayalleri kuradursunlar, her i'zan sahibi Kürt, Türkiye Cumhuriyeti'ni karşısına alan ve ondan toprak talebinde bulunan bir devlet denemesinin bizatihi Kürtler açısından ne kadar büyük ızdıraplara yol açacağını tahmin edebiliyor. Biz Türkler, Kürtlerle beşik kertmesiyiz ve sosyal münasebetin en samimi derecesini teşkil eden "karşılıklı kız alıp verme" müessesesinin "en buhranlı zamanlarda bile" gayet tabii bir tarzda işleyebilmesi sebebiyle kerrât ile enişte"kayın, gelin"güvey olmuşuz. Türk kültürü, Kürtlerin kültürel yapılarına artık ayırd edilemez ölçüde nüfuz etmiş bulunuyor, buna mukabil Kürt kültür unsurları da bizim çokça paylaştığımız bir vâkıâ; içinde bizim damağımızda kekre lezzetler bırakan, hazımsızlık sebebi olabilecek şeyler bulunmuyor. Kürtler, "Kürdüm" demekten fütur göstermeksizin bu ülkenin Parlamentosu'nda, Bakanlar Kurulu'nda, bürokrasinin irili"ufaklı her kademesinde, iş dünyasında, sanat ve spor âleminde bütün toplumla iç içe yaşıyorlar ve belki de bunlardan daha mühim olmak üzere aynı tarihi müştereken paylaşmak gibi birçok sağlam bir bağ var aramızda. Bu şartlar çerçevesinde Kürtçe televizyon yayınının yeni bir bölünme riskine yol açıp açmayacağı düşünüldüğünde verilecek en soğukkanlı ve mâkul cevap "hayır"dır; hayır, Kürtçe televizyon yayını bölünme ihtimâlini azdırmaz, eğer hâlâ varsa "ki bu ihtimâle hiç inanmadık" azaltır bile.
Ben daha şimdiden Kürtçe televizyon yayınlarında editörlerden Kürtçe'ye ne kadar sâdık kalabileceklerini merak etmeye başladım bile; hiç şüpheniz olmasın meşhur kola firmaları Kürtçe reklâm dublajları için daha şimdiden harekete geçmişlerdir bile. Ardından şampuan gelir; banka, sakız, hazır çorba, ketçap, makarna, vücut losyonu, internet aboneliği ve otomobil reklâmları. Bitmedi.. daha geride sulu"sepken "talk"show" gevezelikleri, pop müzik yayınları, "Kim katır yüküyle para kazanmak ister?" cinsinden yarışma programları alesta beklemekte. Kürtler bir mânâda Türkçe televizyon yayını seyrettikleri esnada, Kürtlük şuuru açısından pek fark etmedikleri modernite problemlerini bu defa ana dilleri ile göğüslemek zorunda kalacakları için hayli bocalayacaklar ve akılları karma karışık hale gelecektir diye düşünüyorum. Türkçeyle düşünmek ve algılamak, her iki dili de bilen pek çok Kürt vatandaşımız için modernitenin vahşi saldırılarına karşı bir nevi siper teşkil ediyordu; aynı saldırıların Kürtçe üzerinden yeni bir mecrâ bularak akmaya başlaması, Kürt kültürünü hangi istikamette etkiler dersiniz? Batman'daki intihar vak'alarının arka planında modernitenin "şehirleşmekte olan" Kürt nüfusunun uygun cevap vermekte zorlandığı vâkıâsını görmemek için bürokrat olmaya gerek yok.
Evet Kürt kardeşlerimiz, "zaten birkaç tane vardı ama" görünen o ki, üç vakte kadar sizler de ana dilinizle yayın yapan televizyon istasyonlarına kavuşacaksınız; daha şimdiden ufak bir lügât uydurup İngilizce öğrenmeye koyulursanız, "globalleşme" sürecine intikalde, biz ana dili Türkçe olanlar gibi hafakanlar geçirmeyeceğinizi şimdiden söyleyebilirim. Mesele "haber ajansı" ile "açık oturum" programları ile Kürtçe türkü klipleri bitmiyor; tez zamanda tüketim kültürünün yapışkan vantuzları, sizleri de "Kürtçe mantığı" üzerinden sarıp sarmalayacak; bugüne kadar fark edilmeyen yeni sosyal problemlerle yüzleşmek zorunda kalacaksınız. Çok sürmez, sizde de global değerlerin yerli kültürü aşındırmasından doğan kimlik sıkıntıları başlayacak; "Dünya sistemi" sizleri de müşfik kolları arasına alarak plastik para kredilerini ödemek için deli gibi dididen huzursuz insanlar haline getirecek.
"Bu dediklerinle biz daha önce tanışmıştık; dünyayı yeni öğreniyor değiliz ki" diye itirazın faydası yok. Şimdi Kürtçenin sırtına "dünyanın gailesi" biniyor. İşiniz zor; dileriz ki "milli kimlik" sıkıntıları, bugünkünden daha fazla olmaz.
"Ser xéré be!"; Hayırlı olsun!