Sen bu hallere mi düşecektin be Fahriye Abla?

Büyük ümitlerle başlayıp da bir türlü reyting tutturamayan TV programlarını kurtarmak için yapımcılar gösteriye kavga, küfür veya cinsellik gibi dikkat çekici unsurlar katarlar. Uzağında durmaya çalıştığım Osmanlıca tartışmaları bu kabilden. Tahminimce gelecek hafta unutulur ve yerine ulû’l-emr’imizin bir başka “Cambaza bak cambaza” keşfi tartışma gündemine girer.

Bu klişe, eski matbaacı tâbiriyle yalama oldu; öyle çok kullanıldı ki artık yivi-seti kalmadığı için baskıda çamur gibi görüntü veriyor; off-set tekniğinde klişenin fazla mürekkep tutmasına verilen ismi, birinci geleneksel muhafazakâr terbiyem muktezâsınca alenen söylemiyorum; bilenler bildi onu!

İdare-i maslahatçılar esaslı inkılâb yapamazlar, sadece -şekilde de görüldüğü gibi- kamuoyunun daha mühim konulara yoğunlaşmasını engellemek için “Şöyle yaparız, böyle ederiz; paşa paşa öğrenecekler Osmanlıcayı” filân gibi haftalık çerezler üretebilirler, zirâ iktidarın inkılâpçılık rûhu öldü; onu ilelebed iktidar uğruna Mefistofeles’e sattılar (Klasik Batı mitolojisi de mecbûri ders olsun; bir hafta idâre eder, te’lif filân da istemem; şimdi yaptığım gibi kenardan kıs kıs gülerim!). Bu, bazı safdil ev hanımlarının atadan yâdigâr antika seccadeyi, bir naylon çamaşır sepetiyle değiş-tokuş edip sevinmesi gibi bir şeydi.

Konuyla doğrudan ilgili olduğu için arzediyorum: Bu iktidar vaktiyle hakikaten inkılâp çapında bir adım atarak 2003 senesinde ‘Sosyal Bilimler Lisesi’ adımını attı; önceleri sayısı azdı ve bu liselere büyük bir isâbetle Mümtaz Turhan, Cemil Meriç, Mehmet Kaplan, Ahmet Cevdet Paşa, Nurettin Topçu, Erol Güngör gibi fikir adamı ve sanatkârların isimleri verildi. Az önce baktım, sayıları otuzu geçmiş. Bu sayı artışını nasıl yorumlamak gerektiğini bilmiyorum çünkü bizde iyi şeylerin vaktinden önce sayıca artması genellikle kaliteden feragat anlamına gelir ve inşallah öyle değildir.

Bu liseler ilk mezunları verdi ve neticesi gayet iyidir; üstelik bu liselerde Osmanlıca da okutuluyor, Batı dilleri de. Memleketin kaliteli ve ciddi sosyal bilimcilere duyduğu ihtiyaç ortada (Şekil A, B ve ötekiler!). Geçen yılın ağustosunda “İmam-hatip kavramından lise meselesine bir bakış” başlığı altında bu konuya işaret etmiş, imam-hatip isminin kaldırılarak bu liselerin peyderpey, çok donanımlı sosyal bilimler lisesi şekline dönüştürülmesini savunmuştum; ayrıntıları merak edenler Zaman’ın web arşivine bakabilirler. Bu gibi teklifler ciddiye alınsa, şüphesiz partili gençlik yetiştirmek, partiye arka bahçe ilâve etmek gibi siyaseten ‘faideli’ olmayacak lâkin ilim ve fikir hayatımıza, sanat dünyamıza, siyasetimize, bürokrasimize hayli donanımlı insanlar yetiştirebilecekti. Kaldı ki tek başına sosyal bilimler liseleri bile sadece iktidar adına değil, herkes nâmına övünülecek bir maarif hamlesidir. Gerçekten inkılâpçı ve Türkiye’nin mâkus gidişatını değiştirmeye çok istekli AK Parti’nin, son birkaç yılda hızla AKP’leşmesi sadece bu partiye gönül verenler için hepimiz için büyük mesafe kaybı oldu. AK Parti önceleri eğitimde kalite ve donanım arayan bir kuruluştu, AKP eğitim yoluyla herkesi dindarlaştırabileceğini zanneden sekter bir heyete dönüştü. AK Parti ‘sâbûr’ idi, AKP ‘acûl’. AK Parti’nin pırıltılı bir vitrini, ümid vaadeden bir beşeri sermayesi vardı; AKP ise sadece her gün yeni bir havai fişek tutuşturmaktan başka tutamağı kalmamış bir liderden ibaret. AK Parti daha fazla hürriyet, daha çok hukuk arıyordu; şimdinin AKP’si kaşıkla verdiğini kepçeyle berbad eden, muhafazakâr filan değil resmen tutucu, hukukun lâfzından bile ödü kopan iktidar şirketi olup çıktı.

Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla!** [email protected]**


Kaynak (Arşiv)