Selam sana ey şanlı Türk sancağı
Fotoğrafın altında, "Arıburnu'nda düşman siperine dikilen alay sancağıyla muhafızları" yazıyor. Fotoğraf, dünkü Zaman'ın manşetinde sol köşede yer aldı; 7x10 ebadında, küçücük bir şey ama yine de görülmesi gereken görülebiliyor. Mehmetçiğin gururla kucakladığı alay sancağının üstüne nakşolunan ibarede Kelime-i Tevhid yer alıyor.
Kemal Tahir öyle diyor: "Bazı toplumların yolu, geçmişlerinden kesilir." Muhtemelen bugünlerde tıpkıbasımı yayınlanan Harp Mecmuası'ndan alınan bu sararmış fotoğrafta benim yolumu kesen, alay sancağının üstündeki Kelime-i Tevhid ibaresi oldu. Bugün aynı sancağı, diyelim ki tamir maksadıyla terziye götürmek için sokağa çıkarıp karşıdan karşıya geçirmeye kalkışsanız, başınızın belâya gireceği muhakkak gibidir. İnkılâp Kanunları başta olmak üzere kim bilir kaç mer'i kanuna muhalefetten gözaltına alınır, kendini devleti ve rejimi korumakla muvazzaf sayan çevrelerden yükselen i'tab ve ithamlara muhatap olur, derdinizi anlatana kadar akla karayı seçersiniz.
Mustafa Kemal'in Ruşen Eşref'e anlattığı meşhur bir Çanakkale hâtırası vardır. Düşmanın mevki kazandığını fark eden Mustafa Kemal Bey, emrindeki askere hitaben, "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir." emrini verir. Emri harfiyyen yerine getiren 57. Alay, Mustafa Kemâl'in has tâbiriyle "kâmilen şehid" olur. 57. Alay'ın sancağı Avustralya'nın Melbourne şehrindeki müzede sergilenmekteymiş bugün; altındaki levhada ise şu bilgi yer almaktaymış (bu bilgileri teyit edemediğim için rivayet olarak naklediyorum):
"Bu alay sancağı Gelibolu savaş alanından getirilmiştir ama tutsak edilememiştir, çünkü Türk ordusunun milli geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın sonuncu eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızının da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk Alay Sancağı'nı selamlamadan geçmeyiniz."
Kuvvetle muhtemeldir ki 57. Alay Sancağı'nın üstünde de aynı ibâre yer almaktadır: Kelime-i Tevhid.
Bir askerî birlik için sancak, uğruna dövüşmeye ve ölmeye değecek değerlerin remzedildiği bir onur ve namus timsalidir. Bütün muharebelerin görünmeyen nirengisi alay sancakları olmuştur hep; en azından Osmanlı ordusunda alay sancaklarının kullanılmaya başlandığı 18. yüzyıldan beri. Çanakkale cephesi de bir alay sancakları kapışması, hatta Gazi Mustafa Kemâl'in Sakarya Harbi için tercih ettiği ifâde ile "sancakların melhame-i kübrâ"sı olmuş ("melhame", "lahm" kökünden geliyor, "kanlı savaş" mânâsında). Bilir gibi olduğumuz ama fark etmediğimiz ayrıntılar bunlar.
Ön sırada taarruza gidenlerin hepsi şehit olmuş; ikinciler de öyle, üçüncü sıradakiler hücuma kalkmadan önce ölüme hazırlanıyorlar. Okuma bilenler koyunlarından çıkardığı En'am cüzü veya Mushaf'ı okumakta, bilmeyenler Kelime-i Şahâdet getirmekteler. Benim için Çanakkale destanı, bizzat Miralay Mustafa Kemâl Bey'in anlattığı bu korkunç bekleyiş dakikalarında saklıdır. Madam Corinne'e yazdığı 20 Haziran 1331 tarihli mektupta, bu ânın kendinde bıraktığı duyguları şöyle tasvir ediyor:
"Çok şükür askerlerim pek cesur ve düşmandan daha kuvvetlidirler. Bundan başka içsel inançları (bu metni sadeleştirene ne desem bilmem ki?), çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini çok kolaylaştırıyor. Hakikaten onlara göre iki semavi netice mümkün: Gazi veya şehit olmak. Bu sonuncusu nedir bilir misiniz? Dosdoğru cennete gitmek. Orada Allah'ın en güzel kadınları, hurileri onları karşılayacak ve ebediyen onların arzusuna tabi olacaklar. Yüce saadet..." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, Kaynak Y. C: 1, s. 228) "Mânâ, bakış açısından ibarettir." diyen adam ne güzel söylemiş.