Sayın Kılınç haklı
"Duruş yeri" önemli. Üç sene Savunma Bakanlığı'nda müsteşar olarak görev yapan Orgeneral Kılınç, birlikte çalıştığı bakanları değerlendirirken, "Milli Savunma Bakanlığı'na hizmet etmekten çok seçim bölgelerine hizmet götürme çabası içindeydiler" diye konuşmuş. "Dolayısıyla bir bakan kendi sahasında tamamen ulusa hizmet etmesi gerekirken parti tabanına veya seçildiği bölgeye yöneliyor".
Sayın Kılınç'ın durduğu yerden meselenin böyle görülmesi tabiidir. Neredeyse büluğ çağından başlayarak emekliliğe kadar askeri disiplin ve dünya görüşü içinde yetişen bir üst subayın, bir siyaset adamı ile ortak mesai esnasında bu cinsten değerlendirmeler yapması, kendi mantığı içinde mâkuldür. Yukardaki cümlede geçen "dünya görüşü" tabirini düşünerek kullandım. Neredeyse bir ömrü tamamen kaplayan askeri hizmet, zamanla "hakî" renklerin ağır bastığı bir dünya görüşü haline geliyor. Bu görüşün sivil ve politik alana yönelttiği temel şikayetleri hep biliriz: "Beceriksizlik, şahsi menfaat endişesinin memleket çıkarlarının üstüne çıkması, duyarsızlık, liyakatten ziyade kayırmacılığa önem verilmesi vb."
Şüphesiz siyaset adamları içinde bu suçlamalara yol açan isimler çıkmıştır ama altını çizmek gereken bir husus daha var: Sivil politik hayat bu gibi kusurlu davranışları içinde hep barındırır. Dünyanın her yerinde askerler sivilleri buna benzer gerekçelerle eleştirirler ve bunu da işin tabiatından bir parça saymak gerekir. Zira askeri hayat tarzı, hayatın içine açılmış özel ve mecburi bir parantezdir. Her toplum, bir "koruyucu sınıf" tarafından korunma ihtiyacı hisseder ve kendi yetkilerinden önemli bir kısmını bu sınıfa devreder. Savaşlar da öyledir; hayatın içine açılmış bir parantezdir ve savaş esnasında, sair zamanda hoş görülmeyen şeylerin yapılması (silah kullanmak, temel hürriyetlerden bir kısmına kısıtlama getirmek, işgal etmek, tahrip etmek) caiz görülür. Lakin hayat savaştan ibaret değildir ve bu yüzden "sivil alan" diye bir yere ihtiyaç duyuluyor. Ömrünü askeri kimlik taşıyarak geçirmiş kişilerin sivil alanı yadırgaması normaldir ama eleştirmesi normal karşılanamaz.
Diyelim ki bir askeri birliğin, bir tümenin yer değiştirmesi askeri açıdan bir zarurettir ama politikacı açısından meselenin başka boyutları da vardır. Binlerce kişilik bir birliğin şehrin ticari hayatına katkısı küçümsenemez. Ve elbette bu gibi meseleler siyasiler arasında dalgalanma yaratır. Bir dikimevinin, askeri bir fabrikanın, deponun veya buna benzer iktisadi fonksiyon icra eden bir tesisin kurulacağı yer, Savunma Bakanı'nı siyasi açıdan ilgilendirir ve bu gibi kararlarda kendine düşen "zaten pek daraltılmış" tercih hissesini kullanmak istemesi tabii karşılanmalıdır.
Buraya kadar tasvir ettiklerim, üç aşağı beş yukarı evrensel nitelikler taşıyan meseleler. Bizde daha farklı algılamalar husule geliyor: Meselâ Sayın Kılınç'ın şu tespitlerine, Savunma Bakanı olarak Orgeneral Kılınç'a bakanlık yapmış üç ismin verdiği cevaplara bakalım: "Bu değerlendirmeler içinde kendimi görmüyorum, bakanlığım esnasında seçim bölgemle ilgili iş yapmadım". Bir diğeri, "Savunma Bakanlığı, seçmenin rahat girip çıkabildiği bir yer değil. Sayın Kılınç'a katılmıyorum" diyor; sonuncusu ise, "Kendi görüşlerini söylemiş, değerlendirme yapmak istemiyorum, takdiri vatandaşa ait" deyip işin içinden sıyrılmış. Her üç görüşün ortak tarafı, tek kelimeyle, "işten sıyrılma" endişesiyle özetlenebilir ve bu bir Türkiye gerçeğidir. Takdiri nasıl vatandaşa ait olur böyle bir meselenin? Vatandaş bu işleri bilmez; mesela bir Savunma Bakanı'nın, müsteşar gibi bakanlığın en mühim kilit personelini seçmek hakkına sahip olup olmadığını bilebilir mi sokaktaki adam?
Bir başka Türkiye gerçeği ise, sivil siyasetin, "cihet"i askerî" söz konusu olunca çoğu kere mutabasbıs ve tabii sahte bir takdir diline müracaat ederek sorumluluktan kaçmasıdır. Cumartesi günü katıldığım bir sivil toplum kuruluşu toplantısında şu mealdeki sözleri kendi kulaklarımla duydum mesela, "Bizde asker ne istediğini, ne yaptığını ve ne yapması gerektiğini biliyor; on senelik, yirmi senelik projeksiyonlar yapabiliyorlar; buna mukabil politikacılar günü kurtarmakla meşgul; siviller işi batırır, asker gelip düzeltir". Bu konuşmacının fikirlerine itiraz etmek isteyen bir başka katılımcının ise fikirlerini izah etmek için fırsat bile bulamayışı mânidardı. İnsaf edelim, militarizmin teorisinde bile böyle sert ve köşeli bir cümle bulmak mümkün değildir. Konuşmacı devam ediyor: "Askerler sırf bu yüzden iktisadi planlama, ekonomi yönetimi, finans, kültür, sosyal bilimler alanlarında sistemli bir şekilde uzman yetiştiriyorlar vb."
*
Yazının başında Sayın Kılınç'a katılmadığımı izah eden gerekçeler sıraladım ama birdenbire fikrim değişti. MGK genel sekreteri haklıdır; böyle "siviller"imiz oldukça...