Sayın Çörtoğlu haklıdır!
Danıştay Başkanı Sayın Sumru Çörtoğlu, "kürsüden misafir azarlama" geleneğine riayetle çok ilginç tesbitlerde bulundu ve "Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı her türlü hareket irticadır.
Önem ve öncelik sıralaması zaman zaman değişkenlik göstermekle birlikte irtica tehdidi her zaman var olmuştur ve olmaya da devam edecektir." dedi. Bu tesbitin iki mühim unsuru var: Bir, "inkılaplara aykırılık irticâdır", iki: "İrticâ tehdidi her zaman var olmaya devam edecektir."
Birinci tesbitten başlayalım. Nedir Atatürk ilke ve inkılapları? Anayasa'nın 174. maddesiyle korunan kanunla olsa gerektir; bakalım:
1- 3 Mart 1340 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun ruhu, hemen ertesi yıl (1341) Harbiye'ye öğrenci veren askerî okullar Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanarak zedelenmişti. 1961 ve 82 Anayasalarında üniversitelere özerklik tanınması, benim nâçiz mantığımca Tevhid-i Tedrisat Kanunu'na aykırı düşüyor, zira bu kanunun ilk maddesi aynen şöyledir: "Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekâletine merbuttur."
Dikkat "devlete merbuttur demiyor kanun, "vekâlete" diyor. Nokta! Öyleyse Sayın Çörtoğlu yerden göğe haklıdır.
2- 25 Teşrinisani 1341 ve 671 sayılı Şapka İktisâ'sı Hakkındaki Kanun'un ayrıntılarına girmiyorum: Türkiye'de lâfzı ve ruhu bu kadar fiili muhalefet gören bir başka yasa gösterilemez ve Sayın Çörtoğlu yine haklıdır.
3- 30 Teşrinisani 1341 tarih ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine Dair Kanun da Sayın Çörtoğlu'nun haklı olarak ileri sürdüğü gibi mütemadiyen ihlâl edilen ve ihlâl edilmeye devam edilecek olan İnkılâp kanunlarından biridir. Tafsilat vermeye, ihlâl örnekleri göstermeye hâcet görmüyorum!
4- 4. İnkılap kanunu, nikâh hakkındadır ve bu kanunun ruhu, her medeni nikah öncesinde dini nikâh kıydırmadan edemeyen sayın halkımız tarafından sistematik olarak tahriş edilmektedir. Sayın Çörtoğlu haklıdır.
5- 20 Mayıs 1928 ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkâmın (uluslararası rakamlar) Kabulü Hakkında Kanun'un eskiden bazı mütekaid kıraathanelerinde, domino oynayan yaşlı İnkılap düşmanları tarafından kaale alınmadığını görmüşlüğüm vardır. Kara tahtaya tebeşirle tuttukları oyun hesabında Arap harfleri kullanırlardı; artık pek görmüyorum ama neticede Sayın Çörtoğlu haklıdır.
6- 1 Teşrinisani 1928 ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun'u ara sıra ihlâl ettiğimi itiraf ederim, çünkü eskiyazıyı az biraz okur ve yazarım. Fakat internette bu kanunun canına okunmadığı sâlise yok gibidir ve sanal alemin imparatorları bizim harfleri hiiç takmamakta, üstelik SMS operatörleri de Türkçe karakter kullananlara yüksek ücret bindirmektedir. Sayın Çörtoğlu bir kere daha haklıdır.
7- Efendi, bey, paşa gibi lakap ve unvanların kullanılması da kanun ve anayasa hükmüyle yasaktır. Bu yasağı aziz dostum Efendi Barutçu, doğduğu günden beri ihlâl ediyor; demek ki Sumru Hanımefendi haksız değildir.
8- Bazı kisveleri yasaklayan 2596 sayı ve 1934 tarihli kanunu, başta birtakım kırsallar olmak üzere mahsûsen Fatih ve Çarşamba civarında bir kısım vatandaşların ihlâl edegeldiğini görüyor, duyuyoruz; Çörtoğlu haksız mı?
Çörtoğlu'nun ikinci tesbiti, ilke ve inkılapların sistemik, bilinçli ve kolektif tarzda ihlâl edildiği hakkında: Anayasamızın 174. maddesi, bir yanıyla devletin laikliğini koruyayım derken öte taraftan bilakis bu ilkelerin ihlâline zemin açıyor. Bu konu çok ciddidir ve bir bayana "hanımefendi" diye hitab etmek bile herhangi bir kişiyi, o saat, evvela anayasa ihlâlcisi, sâniyen İnkılap aleyhtarı vaziyetine düşürebilmektedir. İrtica tehdidini her zaman var eden ve olmaya da devam ettirecek olan haliyle 174. madde "el muzaffer daima" unvanına benzer tarzda hepimize "el mücâhit daima" misyonu yüklüyor. Yanlış anlaşılmasın, irticâa karşı savaşan mücahit anlamında!
E, böyle mücâhedenin de tadına doyum olmuyor tabiatıyla!