Saray'ın ikna gücü
Abdullah Gül ve ondan önceki cumhurbaşkanları da bu tür ziyaretçiler kabul ederlerdi ve kimsenin dikkatini çekmezdi. Sayın Erdoğan seçildikten sonraki ziyaretler, alışıldık çerçevesinden çıkarılarak doğrudan Türkiye’nin siyasetini biçimlendiren bir özellik kazanıyor.
Beştepe’de Cumhurbaşkanlığı ‘külli-yesi’ni ziyaret etmek, artık bir fikir alışverişi, bir nevi istişare veya nezaket muhtevasından çıkarak biat gösterisine dönüştü veya öyle bir algı inşa ediliyor. Başka bir söyleyişle saraydaki görüşmeler siyaseti dizayn ediyor.
7 Haziran seçimlerinden sonra MHP’li Tuğrul Türkeş’in, basından gizlenen bir külliye ziyaretinde bulunduğu ileri sürülmüştü. O görüşme açığa çıktıktan sonra oğul Türkeş’in AKP’ye katılması, 30 Ağustos törenlerinde Sayın Erdoğan’ın yanında fotoğraf vermesi ve akabinde AKP listelerinden aday gösterilerek başbakan yardımcılığına tayini 2 ay gibi kısa bir zamana sığmış ve hemen herkesi şaşırtmıştı.
MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlunun ani bir kararla U dönüşü yapmasının sebebi hâlâ bilinemiyor; belki günün birinde o saray ziyaretinin tutanakları açıklandığında bu sırrı öğrenebileceğiz.
7 Haziran seçimlerinin 3. günü Beştepe sarayı, CHP’nin demirbaş isimlerinden Deniz Baykal’ı da ağırladı; daha doğrusu görüşme sarayda değil, Baykal’ın arzusu üzerine Dışişleri resmî ikametgâhında yapıldı. Görüşme basına açıklandı ama CHP’nin genel başkanı dururken, bir kaset komplosu sonucu görevinden ayrılmak zorunda kalan eski genel başkanın muhatap kabul edilmesinin sebebi tam anlaşılamadı. Açıklamaya göre yeni hükümetin nasıl kurulabileceği müzakere edilmişti! İstikşâfi görüşmelerle öldürülen haftalar boyunca hükümetin nasıl kurulamayacağı netleştikten sonra seçimlerin tazelenmesine karar verildi.
Baykal’ın bu süreçte nasıl bir rol üstlendiği veya saraya nasıl bir görüş bildirdiği meselesi de yakın tarihimizin bilinemeyenlerinden...
Ne kadar sırlı görünüyorsa da Erdoğan-Baykal samimiyetinin evveliyatına dair ilginç spekülasyonlar var. Aralık 2002’de Erdoğan’ın vekil seçilmesi kanunen zora girmişken Baykal ile Beylerbeyi Sarayı’nda görüşmesinden sonra siyasi bahtının sürpriz bir şekilde açılması da sürpriz bir gelişmeydi. Sayın Erdoğan, Siirt’te yapılan ara seçimden sonra devraldığı koltuğu 14 yıldan beri bırakmadı.
Sert demeçlerine bakanlar, MHP liderinin Sayın Erdoğan’ın en kararlı ve sert muhaliflerinden biri olduğunu, hatta kendisine şahsi bir husumet duyduğunu bile zannedebilirler. Oysaki Sayın Bahçeli 7 Haziran gecesi, partisinin herhangi bir koalisyonda yer almayacağını açıklayarak AKP’nin elini güçlendirmiş ve siyasetin yolunu tıkamasına -isteyerek veya istemeden- büyük yardımda bulunmuştu.
O gece o şaşırtıcı açıklamanın hangi ilhamla yapıldığını belki hiç bilemeyeceğiz.
Külliye, geçen hafta bir sürpriz misafir daha ağırladı. Eski Cumhurbaşkanı Gül, davet üzerine saraya giderek selefiyle 3 saat kadar görüştü. O görüşmeden sonra, hükümete karşı seslerini yükseltmeye başlayan gayrimemnun AKP’liler aniden suskunlaştılar. Bu görüşmede neler konuşulduğunu da belki hiç bilemeyeceğiz; şu kadarını tahmin edebiliriz ama: Sayın Cumhurbaşkanı misafirlerini ikna etmekte büyük başarı gösteriyor, bu görüşmelerden iktidar lehine olumlu pozisyonlar doğuyor.
İşte şaşırtıcı bir muhalefet çıkışı daha: Baykal geçen hafta bir TV kanalında hükümetin Suriye politikasını destekleyen ve genel başkanını açığa düşüren bir röportaj verdi. Demeç, CHP’de iç huzursuzluğa yol açarken Başbakan Davutoğlu o kadar mutlu olmuştu ki duygularını teşekkür ederek dile getirdi ve Baykal’ı ‘millî muhalefet’i temsil ettiği gerekçesiyle övdü!
Görünen o ki iktidar blokuyla ‘bir kısım muhalefet’ arasında, çoğumuzun zannettiği gibi katıksız bir rekabet bulunmuyor; bilakis bu iki blok arasında, özellikle Sayın Erdoğan tarafından hassasiyetle kontrol altında tutulan iltisak (temas) hatları mevcut.
Ne zaman iktidar bloku darda kalsa, muhalefetten bir veya birkaç isim şaşırtıcı bir çıkış yaparak iktidarın elini rahatlatıyor.
Ne ikna gücü ama!