Sahi nedir şu "teferruat"?
'Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır' sözü, son günlerde büyük bir ilgiye ve ortak kabule mazhar oluyor; belli ki çoğumuz, Atatürk'e ait olduğu belirtilen bu cümleyi, günün mânâ ve ehemmiyetine pek uygun, tabir yerindeyse eldiven gibi yerli yerine oturmuş bir vecize olarak görüyoruz.
"Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır" sözünün büyük bir câzibesi olduğu gerçek: Vatanın karşılaştığı elîm ve vahim tehlikeler karşısında bir kısım ayrıntıların asla öne alınamayacağını, ülkenin birliği ve bütünlüğünden daha önemli hiçbir şeyin olamayacağını işaretleyen, yani eski tabirle "ehemmi mühimme" tercih mânâsında anlaşılması gereken bu sözün bu derece popüler hale gelmesi, (Google arama motorunda 69 bine yakın web sayfasında kullanılması) bize bir vakıayı işaret ediyor: Vatan tehlikede!
Vatan gerçekten tehlikedeyse, teferruatları ihmal edebiliriz. Peki burada "teferruat"dan kasdedilen nedir?
Vatan gerçekten tehlikedeyse neleri görmezden gelebileceğimizi bir düşünülelim: Meselâ "hukuk devleti" prensibini görmezden gelebilir miyiz? Peki ya "temel haklar"? Nezaketi ihmal edebilir miyiz, mesken dokunulmazlığını, özel hayata saygı duyulması gerekliliğini...
Hakkaniyeti ihmal edebilir miyiz; ya adalet duygusunu...
Ãok partili siyasi hayatı da ihmal edebiliriz; parlamento böyle önemli bir dönemde pekâlâ askıya alınıp kapatılabilir...
Özel vergiler koyabiliriz meselâ; kanunların kapsamını genişletebiliriz...
Seyahat hürriyetine, haberleşme hakkına tahdit getirebiliriz...
Bizim gibi düşünmeyenleri susturma hakkını rahatlıkla kullanabiliriz böyle bir durumda; hatta vatanın kurtarılmasına engel teşkil ediyorsa rejimi bile askıya alabiliriz...
Peki Cumhuriyet ve onun temel prensipleri? Onlar da teferruat mıdır?
Laiklik teferruat mıdır?
Demokratik devletin vazgeçilmez kurumları teferruat mıdır? Basın hürriyeti, bağımsız yargı, örgütlenme hakkı?...
Bu mantıkla kâğıt üzerinden bakıldığında onlar da sanki vatanın kendisi yanında basit birer teferruatmış gibi görünüyor çünkü...
Değilse nedir bu teferruat; birilerinin çıkıp "şunlar teferruattır, şunlar ise değildir" diye açıklama yapması gerekmiyor mu?
Teferruat kavramını böyle içi boş ve ilk tehlikede kaldırılıp atılacak bir şekle koyduktan sonra korkarım ki vatan kavramı da teferruattan sayılabilecektir; çünkü bu sözü yerli yersiz kullanan (video paylaşım, muhabbet, fıkra siteleri, ticari kuruluşlar, internet grup siteleri, binlerce blog vb.) insanların zihninde ehemm-mühimm tefriki kalmıyor.
Halbuki vatan dediğimiz güzel kavram, bizatihi ilk planda teferruat sayılması pekâlâ mümkün binlerce teferruatın bir araya gelmesiyle yaşanılır, sevilir, özlenir, yurt bilinir bir yer oluyor.
Vatanı teferruatlar güzelleştiriyor; çok sayıda teferruatı ciddiye aldığı, koruduğu için ve zaten vatan fikrinde mündemiç tuttuğu için her şeye rağmen korunması ve aziz tutulması gereken bir kavramdır vatan.
Her "vatan tehlikede!" çığlığı karşısında bütün teferruatlardan vazgeçmeye hazır bir toplumda yaşamak güzel bir şey midir?
Bir önemli mesele daha var:
Vatanın tehlikede olduğuna kim karar verecek? Eğer tehlike anında teferruat saydığımız her şeyden vazgeçecek isek, vatanın tehlikede olduğuna karar verip bunu âleme duyuracak merciin de ciddiyet ve ehliyetine güvenmemiz gerekir.
Kim karar verecek? Meclis mi, siyasi partilerden herhangi biri mi? Hükümet mi, ordu mu, yargı kuruluşları mı, dernekler veya sivil toplum kuruluşları mı, yoksa şu anda olduğu gibi durumu öyle gören, öyle hisseden herkes mi?
Yeri gelmişken söyleyelim. Mustafa Kemal Paşa bu sözü, Millî Mücadele'nin en buhranlı, en ümitsiz çatışmaları esnasında söylemiş olmalıdır (tahminen söylüyorum çünkü bu sözün nerede, hangi vesileyle söylediğini araştırma imkânı bulamadım). Tahminen Sakarya Meydan Muharebesi ile Büyük Taarruz arasında geçen takriben bir senelik buhran döneminde söylenmiş olması galip ihtimaldir. Bilindiği gibi bu zor günlerde Mustafa Kemal Paşa, bizzat reisi bulunduğu Büyük Millet Meclisi'ni daima açık tutmuş, oradaki en ağır eleştirileri sabırla dinlemiş ve meşhur Başkomutanlık Kanunu meselesinde bile Meclis'in tasdikini almayı ihmal etmemişti.
Yani Mustafa Kemal Paşa için "Meclis" hiçbir zaman teferruat olmadı.
Öyleyse, vatanın tehlikede olduğuna karar verecek merci de orasıdır; Meclis'tir.
Ve Meclis teferruat değildir.
Meclis asli unsur ise onunla ilgili sair vazgeçilmez cüzler de teferruattan sayılamaz, sayılmaması gerekir.
Bu sözün ciddiye alınması, insanlardaki vatan bağlılığını gösteriyor; fakat onların zihninde "teferruat" zannedilen asli şeylere karşı bir umursamazlık tesiri yaparsa sonunda zarar eden biz oluruz.
Ne yazık ki bu söz, içi boşaltmış bir slogan haline getirilmektedir. Yarın aklına esen her çılgınlığı yapmakta kendini serbest sayan birine "ne yapıyorsun" diye sorulduğunda, "vatan tehlikede olduğu için bu gibi teferruatlara bakmıyorum" cevabını alınca ne yapacağız?
Öyleyse başta gençliğimiz olmak üzere, mesele üzerinde duyarlı herkese "teferruat"ın ne olduğunu anlatalım: Teferruat başta da ifade ettiğimiz gibi vatanı vatan kılan ayrıntılardır, ihmale, savsaklanmaya, küçümsenmeye gelmez.
İnsana yaraşır bir hayat binlerce teferruatın bir araya gelmesiyle vücut bulur; medeniyet, ahlâk ayrıntılardır; yüzlerce, binlerce ayrıntı.
Gençlerimize teferruatı küçümsemeyi değil, önemsemeyi öğretelim; o zaman vatanımızı ikide bir tehlikeye düşen kararsız, dengesiz ve zaaflar içinde çırpınan bir yer olmaktan kurtarır ve asli mânâda ülkemize en büyük hizmeti yapmış oluruz.