Ront da isteriz
Anlaşılan yaz rehaveti bitti; havaların hafiften erkeklemesiyle birlikte bilumum fitne-fücur operasyonları da yavaş yavaş sahneye gelmeye başladı.
Geçen cuma günü Fatih Camii çıkışında açılan pankartlar tenkide değmeyecek kadar kaba-saba mesajlar ihtiva ediyor olsa da zikre şâyan: "Cumhuriyet dalalet, hilâfet hidâyettir, Demokrasi küfürdür ona rıza zulümdür, ya demokrasi ile zillet, ya hilafet ile izzet" gibi cümleler ne fikir, ne de slogan olarak ciddiye alınmayı hak etmiyor ama son derece ilginç bir görüntü malzemesi oluşturduğu açıktır. Siyah zemin üzerine serigrafi tekniği ile basılmış Kelime-i tevhid levhaları da fotoğrafa sahicilik kazandırmak için ustalıkla dekora ilave edilmiş. Vaktiyle Aczimendiler de buna benzer bir vazifeyi ifâ etmişlerdi, ardından Almanya'da kurulduğu ileri sürülen naylon hilafet devleti haberleri ile görüntü unsuru zenginleştirilmiş, göz doygunluğu temin edilmişti. Bu gösteride çekilen fotoğraf ve video kayıtlarının itina ile teksir edilerek daha şimdiden sarı zarflara, kırmızı dosyalara yerleştirildiğini görür gibiyim.
Doğrusu güzel bir müsamere; önümüzdeki dönemde benzerlerine şahit olmamız şiddetle muhtemeldir. Belki yeşillik olsun diye "ront" bile ilave ederler!
Hürriyet gerçekten renkli gazete; kelime hatalarını bile manşet derecesinde tartışılan bir cazibe unsuruna dönüştürebilmeleri, bence gazetecilik başarısıdır. Bir muhabirin "kameriye" yerine "kamelya" demesi ciddi polemiklere konu edildi. Ertuğrul Özkök de "Google'a baktık, kamelya diyenler de var; demek ki galat-ı meşhur, lugat-ı fasihten evladır vecizesinin hükmüne inanmak lazım" diye zayıf bir müdafaa ile meseleyi tatlıya bağladı.
Böyle tartışmalar iyidir; ucuz magazinden yüz bin kerre evlâdır. En azından kamuoyu kameriye ile kamelyayı tefrik etmeyi öğrendi. Kârdır.
Dilin doğru tasarrufuna katkı maksadıyla bir başka hatâya işaret etmek isterim. Emin Çölaşan cumartesi yazısına "İSTİSKAL" başlığını koymuş. Kelimenin lugât mânâsını verdikten sonra şöyle tasarrufuna örnek olsun diye şöyle bir cümle kuruyor: "Türkçemizde bu sözcüğü sık sık kullanırız. 'Beni istiskal ettiler' gibi" diyor. Kelimenin böyle kullanıldığına emin olmalı ki iki yerde daha "istiskal edilmek" biçimini tekrarlamış.
Benim bildiğim bu kelime "uğramak" fiiliyle beraber kullanılır, yani "istiskal edilmeyiz, istiskale uğrarız". Birisi bizi istiskal etmez, istiskale uğratır. Kelimeyi "etmek" fiiliyle kullanmak daha ziyade birinin diğerini istiskale uğratması halinde tercih edilir; "Adamı o kadar istiskal ettiler ki.." denir meselâ.
Bu konuda Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı'nın sizleri bilgilendirmesi en tabii yoldur ama sır olmadığı için minicik bir açıklama yapmaktan kendimi men'edemedim. Geçen hafta ortasında 4 gün boyunca Kızılcahamam'daki Asya Termal tesislerinde düzenlenen Zaman yayın toplantılarına katıldım. Dikkatimi çeken ve sizlerin de bilmesini arzuladığım husus şudur: Gazeteye ulaşan yayınla ilgili her tenkid muhatabını buluyor, ciddiye alınıyor ve kurum hafızasına yazılıyor. Yayındaki en hurde teferruat bile bizzat gazetenin mutfağında çalışanlar tarafından didik didik inceleniyor, aksaklıkların telafisi için uğraşılıyor. Yayında ideal şeklini bulduğuna inanılan unsurlar yeniden gözden geçiriliyor ve gerektiğinde acımaksızın tenkide uğruyor.
Bu gazete daha güzel olacak ve daha güzel yerlere gelecek, çünkü bu kadar hâlisâne emeğin karşılıksız kalması düşünülemez. Bu süre zarfında Kızılcahamam'ın termal sularına tenimiz pek değmemiş olsa bile toplantıdan dinç ve heyecan dolu bir hâletle ayrıldık.