Renkleri farketmek
Renkler giderek daha çok ilgilendirmeye başladı beni; canlı ve birbiriyle kontrast teşkil eden renklerin rağbete binmesi, zannımca sadece bende değil hemen herkeste bir renk fikrinin derinleşmesine yol açtı.
Çivit laciverdine boyalı tek katlı bir ev görmek, birkaç sokak ötede sarının turuncu tonuna yangelmiş bir apartman cephesiyle karşılaşmak her zamankinden çok dikkat çekiyor, insanlarda pozitif enerjiyi açığa çıkaran bir tesir yapıyor.
Bugünlerde koyu yeşilin lacivertle yanyana duruşu pek hoşuma gidiyor ve renklerin birbiriyle âhenk teşkil etmesinin enikonu bir uzmanlık meselesi olduğunu düşünüyorum. Hangisi olursa olsun renklerin bizatihi kendisinden zevk almak uzmanlıktan ziyade dikkate ihtiyaç gerektiren bir hassasiyet olarak hepimizin eli altındadır.
Bir menekşeden öğrenebileceğimiz ne kadar çok zevk çeşnisi var; park menekşelerindeki müthiş kontrastlar dikkatimi çekiyor. Renkler üzerinde düşünmek, hergün bir çehresiyle yüzyüze geldiğimiz tabiatın renk boyutunu keşfetmemizi kolaylaştırıyor. Kırmızıyla siyahın bir gelincik çiçeğindeki buluşması, tasannu'dan ne kadar uzak ve tabii. Bir bahçedeki yeşilin farklı tonlarını farketmek derin bir zevk. Tabiat, sergilediği o müthiş zenginlikteki renk ıskalasına rağmen en basit ve sıradan cüzünde bile âhenk bilgisinden şaşırtıcı örnekler sunuyor. Kuşlar, balıklar, kelebekler, böcekler, kaya parçaları, sığ bir dere akıntısından dışarıya akseden renk cümbüşünde adeta ilmi bir dikkat ve yüksek bir sanat zevkinin göz kamaştıran kompozisyonları var.
Renkler ve biz: Kim kimi tarif ediyor?
Gelecek yıl giyimkuşamda hangi renklerin tercih edileceğine karar veren modacılar, ilk iş olarak eldeki kumaş stoklarını gözden geçirirlermiş; stokta hangi renk fazla ise sonraki yılın gözde rengi öyle belirlenirmiş. Ne kadar doğrudur bilemem fakat bu söylentinin hiç de ciddiye atılmaması gereken sağlam bir tarafı var: Renkleri biz seçmiyoruz, birileri bizim adımıza tercih ediyor.
Renk konusunda ne kadar muhafazakâr davranabildiğimizi geçen sene bizzat tecrübe ettim; duvar badanasının tazelenmesi gerektiğinde evin gerçek ve aslî hakimi, pastel tonlardan öyle fazlaca inhiraf edemeyeceğimi tatlılıkla hatırlattı. Pastel dediğiniz nedir ki? Ya açık mavi, ya açık yeşil veya şampanya sarısı denilen açık sarıdan seçin seçebildiğinizi. Halbuki ben daha radikal renklere boyamak istiyordum duvarları. Mesela elma yeşili, mesela çivit laciverdi, mesela nar kırmızısı, mesela cam göbeği yeşili vesaire...
"Olur mu, ortalığı karartır, nerde görülmüş" itirazını en azından tartışılır hale getirmek için son moda dekorasyon dergilerinden kapı gibi referanslar getirmem bile kâr etmedi: "Otel değil, gazino değil, nar kırmızısıyla mandalina turuncusu nereden çıktı, kat'iyyen olmaz" şeklinde tartışılmaz mütalaarla karşılaşınca son kozumu oynadım ve evin gerçek hakimine, benim de ev ekonomisinde bir miktar Kemal Derviş rolü ifa ettiğimi hatırlattım. "Ya radikal renkler seçilecekti, ya da eski badanayla ilânihaye idare edilecekti!". O alaycı, "nereye kadar?" sorusuna tam bir Kemal Derviş soğukkanlılığıyla cevap verdim; mevcut badana renkleri birden bire pek hoşuma gidivermişti ve onları tazelemek için aile bütçesinden kaynak ayırmak hiç de acil görünmüyordu.
Neticeyi merak ediyorsanız bilmelisiniz ki devir Kemal Dervişlerin devridir ve Nasreddin Hoca'dan beri parayı veren düdüğü çalmaktadır.
Renklerin hayat boyutu
Resim yapmayı severim; kendi noktai nazarımdan önemli bir ressam sayılmam gerektiğini de düşünmüşümdür hep. Esasen hayatımı resim yaparak kazanmak fikrinden vazgeçmek zorunda kalmaklığım ayrı bir hicrandır; liseyi bitirdiğimde güzel sanatlar akademisi imtihanlarına girmek arzumu rahmetli anacığım, "Hippiler gibi kaldırımlarda mı sürüneceksin; kat'iyyen rızam yoktur" itirazıyla kökten söndürüvermişti. Yıllar sonra ressamlık hevesim yeniden nüksedince (ki aslında küçük oğlumun resim dersindeki yağlıboya ödevi bu arzuyu kendiliğinden kamçılamıştı ve neticede resim öğretmeninden hayli yüklüce notlar koparmaya muvaffak olduğumu iftiharla kaydedebilirim) yeniden resim takımı düzmek iktiza etti. Meşhur bir tabloyu kopyalamakta zorluk çekmedim ama zihni bir kompozisyon kurmak gerekince caanım tuvalleri birbiri ardısıra kirletmeye başladığımı farkediverdim. Renk kompozisyonunda bir türlü istediğim kıvamı bulamıyordum. Boyalar mı kalitesizdi, fırça mı kötüydü yoksa ben "renk bilgisi" denilen birikimden habersiz mi idim? Galiba sonuncu ihtimal variddi. Bir renk hakkında zihinde kurulan tasavvurla onu tuvale aktarmak apayrı şeylerdi. Hazır yağlıboya kutularındaki birkaç kırmızı tonuna mukabil tabiatta binlerce kırmızı, birbirinden farklı hâletlerle arzı endam edip duruyorlardı. Hele iki veya daha fazla rengin âhenk teşkil edecek tarzda yanyana getirilmesi, bende esasen mevcut ve haylice mebzul olduğuna inandığım ressamlık hünerini kat be kat aşan bir başka birikim gerektiriyordu.
Renklerin kendine mahsus bir dünyası vardı ve bu dünya renkleri kabaca ayırdedebilenlere değil, onlara hürmet, sevgi ve çok yakın bir alaka ile eğilebilenlere kapılarını aralayan bir dünyaydı. Benim ise ne kadar çok işim vardı!
Bir renk sözlüğü yapmak
Derken renklerin isimleri takıldı aklıma; daha önce ömrünün üçdört senesini İngilizce öğrenmek gibi ulvi bir gayeye vakfeden bir arkadaşım, "Yahu hoca, Türkçe'de renkler hakkında hazırlanmış özel bir sözlük var mı?" deyince düşündüm, yoktu galiba. "Biliyor musun" dedi, "bir değil birkaç sözlük birden yapmış adamlar renk konusunda". "Olabilir" diye cevap verdim, "birkaç sayfalık listenin baş tarafına sözlük yazarsan neticede şeklen sözlük olur fakat renk dediğin nedir ki, öyle Lugati Nâci gibi müheykel sözler teşkil edilebilsin?"
Öyle değilmiş, bayağı kalın ve detaylı sözlüklermiş; canım sıkıldı. Bu lüzumsuz gayreti evvela kibirli AngloSaxon züppeliğinin aristokrat ve beyhude işlere ömür tüketen tabiatına hamletmek istedimse de içim rahat etmedi. Bir rengin binlerce tonu var ise, bunlara isim verilmiş olması da gayet tabii idi. Pekâlâ bu kadar farklı ismi nereden bulmuş olabilirlerdi?
Birilerinin niçin daha önceden Türkçe'de bir renkler sözlüğü hazırlamadığına hayıflandım. Matbaacı hesabıyla bir formayı geçer miydi acaba bizdeki renk sözlüğü? Şöyle bir ölçüp biçtim; birkaç ay ciddi bir araştırma yapsam Türkçe'ye bir "renk sözlüğü" kazandırabilir miydim? İyi ama, onca dil mütehassısı dururken böyle bir sözlük hazırlamak üstüme vazife miydi? Üstelik mesele sadece literatür taramasıyla bitecek miydi bakalım? Böyle bir sözlükte mutlaka bulunması gereken renkli baskı işine esas teşkil edecek örnekleri nereden temin edebilecektim? Acaba bilgisayarlarda renk tarifinde kullanılan ve kırmızı sarı ve mavi renk kombinasyonlarının matematik değerlerle ifade ediliş biçimine benzer bir barkodlamaya müracaat etmek gerekir miydi? Baskı esnasında çıkan problemlerle uğraşması gereken editör, böyle bir işin altından kalkabilecek miydi? Kimlerle konuşmalı, kimlerden bilgi almalıydım? Tekstilciler, tuhafiyeciler, ev hanımları, tezgahtar kızlar, resim hocaları, matbaacılar, boya endüstrisi uzmanları... liste daha şimdiden benim altından kalkamayacağım kadar genişleme istidadı gösteriyordu. Üstelik daha geride Türkçe'deki renk isimlerinin etimolojisi, çiçek ve meyvelerle ilgisi ve edebi metinlerdeki tasarruf biçimleri gibi evvelden hesab edilemez problemler de ihtiva ediyordu.
Vazgeçtim. Eğer daha evvelden düşünen yok ise Türk diline etraflı bir renkler sözlüğü kazandırma fikrinin bütün haklarını, bu işi hakkıyla göğüsleyecek meçhul araştırmacıya hediye ediyorum. Mîrî malıdır, helâldir. Yeter ki Türkçemiz, renkler boyutunda zengin bir menfez kazanmış olsun.