Raks ve keder

Sözlerime başlamadan önce size bir iyi bir de kötü haberim var: Kötü haber şu; bu yazıda Wikileaks kelimesi iki kere geçiyor. İyi haber ise şöyle; bu yazı Wikileaks hakkında değil!

Bu yazı oynamak üzerinedir. Bildiğiniz düpedüz oynamak, yani bir müzik eşliğinde raksetmek, halay çekmek, dansetmek ve emsâli fiiller...

"Ölüye gidip ağlamalı, düğüne gidip oynamalı" sözü, bize oynamanın neş'eli, gam giderici, eğlenceli ve gönüllü bir eylem olduğunu imâ ediyor; ben bu fikrin, sanılanın ve genel kabulün aksine pek de doğru olamayabileceği ihtimâli üzerinde durmak istiyorum; nitekim, nâdiren gittiğim düğünlerde bir kısım insanların "Kâm alalım, murâd alalım; gülelim, eğlenelim" kasdıyla piste çıkıp oynamaya başlamaları bende nedense hep keder duygusunu tetikliyor. Dans figürlerine refakat eden yüz mimikleri, etraftaki insanların hâli, bu arada benim hâlim ve bilcümlesinin toplamından hâsıl olan mânâ, orada hüzünlü bir şeyin olup-bittiğini anlatıyor bana. Tıpkı o hâdisede olduğu gibi...

Zengin ve hatırlı biri, bayramda gariban ve yoksul bir yakınının evine gidiyor. Ev sahibi fukara, zebûn, düşkün. Evinde bu değerli misafire ikram edecek bir dilim kuru ekmeği bile yok. Eziliyor, büzülüyor, düşünüyor, taşınıyor ve sonra diyor ki,

-Efendim; çok özür dilerim; size ikram edebilecek hiçbir şeyim yok; çok mahcubum, eğer kabul buyurursanız, ikram olsun diye huzurunuzda bir miktar oynayacağım..

Ve ağzıyla "Tan ta rin ni nam, niri nam" şeklinde mânâsız müzik sesleri çıkararak oynuyor, oynuyor, oynuyor... Misafirin bu ikramdan ne derece haz duyduğunu bilemem ama hüzün galiba böyle bir şeydir.

Diyeceksiniz, "Nereden icab etti?"; geçenlerde Derince'de Sarıkamışlılar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Sarıkamış'ta şehit verdiğimizaskerlerimiz için bir anma gecesi düzenlemiş. Programın ilk kısmında anma konuşmaları yapıldıktan sonra müzik başlamış. Mahalli sanatçılar, Kars folklor ekibi gösterileri derken sıra davul-zurnaya gelince davetliler dayanamayıp "Tello" oyun havasıyla halay çekmeye koyulmuşlar. Necip gazetelerimizden biri de "Bize bir haller oluyor" başlığıyla hadiseyi kınayıcı bir haber yaptı. Haber altındaki yorumlar özetle şöyle: "Yazıklar olsun, yuh olsun, bir dansöz eksikti ve [düpedüz] yuhhh!"

Kimseyi kınamak veya aklamak gibi bir endişem yok. Ben o toplantıda bulunsaydım, herhalde oynayanlar arasında değil, kenarda oturup oynayanları seyrederek keder demleyenler arasında olurdum. Hayır, oynayanları ayıplamıyorum, kınamıyorum, "Aferin, ne güzel yapmışsınız" diyecek de değilim. Eminim ki orada elele halay tutanlar, Sarıkamış şehitlerinin ruhunu incitmek için piste çıkmadılar; onlar galiba anma programını temsil eden konuşmalar kısmı bittikten sonra zihinlerindeki su ve anlam geçirmez bölmeyi kapatıp gecenin yeni bir faslına geçtiler; o bölmede halay, türkü, Kafkas oyunları vb. vardı ve gereğini yaptılar. Bizim milli değer hükmümüz öyle değil midir; ölüye gidip ağlamak, düğüne gidip oynamak?

Riyâkarlık saymam böyle şeyleri; resmi ihtifâllerin (sözlüğe bakınız) cümlesi esasen böyledir. Hayat, su ve anlam geçirmez bölmeler halinde akıp gider; iki bölme arasındaki anlam farkını irdelemeye çoğumuzun vakti bile yoktur. Dolayısıyla "Bize bir haller oluyor" başlığını fazlaca ihbarcı buldum.

Vaktiyle bir lise öğretmeni, 10 Kasım töreninde öğrencileri saygı duruşuna davet ederken "Bir anlam birliği hâsıl olsun" diye, "İsteyen bu esnada içinden Fatiha okuyabilir" diye bir hatırlatma yapmıştı da başına gelmeyen kalmamıştı garibanın!

Hayatın her ânında dürüst kalabilmeye cesâretimiz var mı; cevabınızı haylice düşündükten sonra veriniz lütfen!


Kaynak (Arşiv)