Prenses Di öldü; siz de öleceksiniz!
Galler Prensesi Diana'nın ölümü, medya dünyasında "Ağanın malı gider, azabın canı gider" cinsinden bir infialle karşılandı. Vakıa Yunus Emre'miz genç ölümlerini yakıcı bir güzellikle anlatmıştır: "Şu dünyada bir tek şeye yanar özüm göynür özüm / Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi"; genç ölümler, insani değerlerin sele verilmediği her coğrafyada ve kültürde sersemletici bir sürpriz etkisi uyandırır; ama biz Leydi Di'nin trajik bir otomobil kazasında aşıkıyla kolkola can vermesini, olduğundan fazla abartarak hadisenin gerçek mahiyetini zorladık. Memleket çapında yayın yapan televizyon kanallarının dördünde haber spikerlerinin o gün Batı kültüründe matemi işaretleyen siyah renkli esvaplar giymesinde, haberin niteliğini ve kıvamını aşan, dramatik bir şeyi komediye doğru esneten acınası bir gayretkeşlik görünüyordu.
İngiliz meşruti monarşisinin müstakbel kralına velihat olacak çocukların anası olmak hasebiyle Anglo-Saxon kültür dairesine mensup milyonlarca insanın Diana'nın ölümünden üzüntü duyması tabiidir; dünya kamuoyu için hadisenin "flaş" niteliğini de inkar edemeyiz; bizim de bu haberle bir dereceye kadar ilgilenmemiz insancadır; ama medyamızın Prenses Diana'nın ölümüne yaklaşma tarzı, şuuraltında izi sürülebilecek başka vahametlere işaret ediyor gibi göründü bana.
Diana'nın Galler Prensi Charles ile evlenmesi modern bir Külkedisi masalı gibi algılanmıştı, hatırlarsanız. Orta sınıfa mensup sıradan bir İngiliz kızının, günün birinde İngiliz kralı olacak delikanlıya "varması", bütün dünyada milyonlarca genç kızın ve kadının izlemekten içten içe lezzet duyduğu bir haberdi. O günlerde TRT'nin Anglikan Kilisesi'nde icra edilen düğün merasimini baştan sona naklen yayınladığını iyi hatırlıyorum. Aynı alaka 60'lı yılların başlarında İran Şahı Rıza Pehlevi'nin eşi Süreyya'yı boşaması ve akabinde Farah Diba isimli hanımla evlenmesi esnasında da Türk ve dünya kamuoyunu aylarca meşgul etmişti. Zenginin malı züğürdün çenesini yorsa da, ortalama standardın çok üstündeki sıradışı hayatlar daima kitlenin ilgisini çeker ve bu anlaşılabilir bir şeydir. Bana garip görünen bizim medyanın "teessür"le yetinmeyip, işi "infial" raddesine kadar maksadı aşacak tarzda yorumlamasıydı. Bu kadar iyi korunan, sağlığına, insan ilişkilerine, perhizine bu kadar dikkat eden sıradışı bir medya objesinin bir trafik kazasında ölmesinden duyulan şaşkınlıktı beni rahatsız eden; ölüm fikri daima yadırgatıcıdır; ama bizimkilerin takdiminde ölüm fikrine itiraz eden ve hatta ölüm fikrini haksız, adaletsiz bulan bir yaklaşım seziliyordu; ölmemesi gereken birisi ölmüştü. Bu infialde gençlere ölümün yakışmadığı düşüncesinden öteye taşan bir "öfke" sezer gibi oldum.
Batılı hayat tarzı, ölüm fikrini nereye yerleştireceğini bilemiyor; hayat sigortası, sağlık testleri, beslenmede diyet disiplini, kazalarda ölüm riskini azaltmak için sarf edilen insan üstü teknolojik efor, tıp ilminin gelişmesine ayrılan milyar dolarlık fonlar ve hatta uyuşturucu, alkol ve sigaraya karşı açılan kampanyaların ardında duran endişe, giderek "insan gibi yaşamak" makuliyetini taşıp, "geç ölmek, hatta mümkünse hiç ölmemek" saplantısında karar kılıyor gibi. Prenses Diana'nın ölümü, bu kadar incelikle kurgulanmış, korunmuş ve ölüm riski azaltılmış bir hayatın, her an şaşırtıcı bir vesile ile bitebileceğini hatırlattığı için öfke uyandırmış olmalı. Efsaneye göre Truvalı Aşil'e (bugün tozundan eser kalmayan) esatir mabudları mühim bir imtiyaz bahşetmişlerdi; Aşil ancak topuk kemiği ile ayak kaslarını bağlayan tandon bağlarına gelecek bir darbe ile ölecek, bunun haricinde hiçbir darbe onun ilanihaye yaşayıp gitmesini engellemeyecekti. Aşil efsaneye göre topuğuna isabet eden bir mızrak yüzünden öldü. Diana'nın ölümündeki öngörülemez risk faktörü ile Aşil'i topuğundan vuran mızrak arasında adeta bir şuuraltı paralelliği var.
Rabb'imiz bizi ölüm fikrinden gafil etmesin; hepimiz öleceğiz. Öngörebildiğimiz veya öngörülemeyen bir vade ile ve mutlaka. Zaman okurlarına belki manasız görünecektir; ama belki bu dilden anlarlar diye öyle söylüyorum; ey muktedirler, ey güçlüler, ey zenginler, ey güzeller, ey şöhret ve mevki sahipleri, bakın Prenses Diana bile öldü; onun gibi iyi korunan ve üstüne titizlenen masum yüzlü bir prensesin bile "vade"sini ıskalamayan ölüm, vadesi gelince size de erişecektir.
Ve sizi bilmem, bizim için ölümün rengi kara değildir!