Plâjda dinelipduru
Gezi günlerinde yüreği kabarıp akşamları tencere-tava baterisiyle iktidardan hıncını çıkaran, yolda gördüğü başörtülü ama vâriyetli kadınlara kırkayak görmüş gibi kötü bakan, varoluş bunalımını keçi sakalıyla derin bir sorunsallık sarmalına kaptırırken ucundan azıcık darbesever olmanın haricinde pek kusuru bulunmayan, her sene hac mevsiminin Kurban Bayramı’na denk gelmesine şaşırmakla birlikte darda kalınca “Dedem de hacıydı ha” çıkmasıyla İslâm kültürüne tutunmayı ihmâl etmeyen laikçi kesimin insanları, sizi seviyorum.
% 99’unun Müslüman olduğunu zannettiğimiz necib milletimizin, “Hoop bi dakka bir dakka; o kadar da değil ha!” diyebilen kısmı olarak toplumun en eğlenceli renklerinden birini oluşturuyorsunuz. Sizler ki, Necati Hoca’ya paralı SMS mesajı gönderip, “Hocamm, Ramazan ayında tatile gidesim var; seferi sayılırım di mi?” sualiyle din ve dünya işlerini birbirinden ayırdedecek kadar aydın kafalı, şen, Dionisien insanlarsınız icabında. Sizsiz çok şey eksik kalırdı Türkiye’de; farkındayım ve çok ciddiyim.
İyi ki varsınız!
Örneğin meselâ her sene muazzez ve kudsî tatil yörelerimizden Bodrum ve Gümüşlük civarında tatil âyinini bermûtad icrâ eyleyen kendi halinde ama n’aapalım ki ezelden muhalif insanlarsınız. İtiraf ediniz ki, Taksim’in ara sokaklarında arslanlar gibi direnip de yeniçeri ruhlu esnaf takımını çıldırtmak yerine, bir nevi laylaylom havasıyla tatile “kaçmak” biraz kalbinizi kanatıyor, mahcubiyet hissediyorsunuz ama bir dakika! İşte şen, muhalif ve hayat dolu bir eylem türü. Aman da ne şeker, ne tatlı bir eylem bu öyle ayol! Öpicem, hayır illâ ki öpicem!
Sorunsal şu: Hem tatil yapalım, hem de çıkıntısal muhalif eylemlerimize ara vermiyelim! Çözüm harikulade, kreative!: Plajda eylem, havuzda direniş, kızgın kumlar ve güneş şemsiyeleri arasındaki barikatlarda, hazır yaka-bağır üryan, diren babam diren! İllâ da Taksim’in mezbelelik ara sokaklarında eylem yapacağız diye çile çekmek zorunda mıyız; o eylemse bu da eylem arkadaş! Üstelik tam yarım saat azizim! Bu müthiş icat, Türkiye’nin, hassaten laikçi yurttaşlarımızın niçin kendine has, kimseye benzemeyen, özel tasarım bir ahali olduğunu da göstertiyor.
Eylemin gazetedeki fotoğrafları çok tatlı, insana “Ah ben de orda olsaydım” dedirtiyor: Sahilde uyluk hizasını geçmeyen yufka yerlerde el ele tutuşarak ööylecene, tek bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine ayakta dineliyorsunuz. Bir barış ve isyan zinciri oluşuyor böylecene. İnsan zincirindeki baklaların ille de ıslak olması, suya batması şart değil, isteğe göre eğer sudan yeni çıkıp duş almışsanız eylemden cüdâ kalmıyor, karadan da zincire “kontak” yapabiliyorsunuz yani.
“Gümüşlük direnipduru” adı altında tez zamanda bütün sahillerimizi neon ışıkları gibi çepeçevre saracağını beklediğim bu eyleme anlamlı duruşuyla destek veren klarkçı esnafından bir dizi oyuncumuzun fotoğrafı ise eylemin en tatlı karesini teşkil etmekte! Herkes aynı yöne baktığı halde abimiz ters istikamete yani objektife bakıyor. Oh mon Dieu! Hisli duyguların ayyuka çıktığı, devrimci direniş ve eylem güdülerinin tavan yaptığı bir anda tarihsel bir oluşumun parçası olmak...
Hiyiaayt! Ey devrim, neler yapmadık be senin için?
Plajda yarım saat ayakta dikilmek en sertiydi ama!
Hep böyle kalın isterim sevgili laikçi halkımız. Eğer sizi hepten muhafazakâr ve dindar yapmak keyfime bırakılsaydı, vallahi, “olduğu gibi kalsınlar, çünkü onlar böyle güzel” derdim zaten. Hâlâ doğru dürüst eğlenmeyi öğrenememiş bir toplumda, kendi başının çaresine bakanları itip kakmayı doğrusu hiç istemem.
Direnişinizi çok sevdim; Ramazanları Aralık’ta fiks ettirseniz, seneye ben de geliyorum plaj direnişine. Karpuz kırar, deve güreşi yapar, arada bir iktidarı da kınarız, oh!..