"Pisi pisine" musibet bunlar!
Olup bitene bakıp "kıyamet alametleri bunlar" diye endişelenmek hiç de asri zamanlara mahsus değil; insanlar her devirde sosyal değişmenin hızlı temposundan rahatsızlık duydular ve tedirginliklerini kıyamet kehanetleriyle dile getirdiler. Bu vakıada kitlenin zihni konformizmini müşahede etmek mümkün. İnsanların ekserisi açlık, terör, cana ve mala yönelmiş saldırı cinsinden kaba zulme maruz kalmadıkça tercihlerini mevcut durumun muhafazasından yana kullanmak eğilimindedir.
Avrupa'nın ortaçağlarına denk düşen tarih dilimindeki asude ve birbirini tekrar eden ahenk gitti gider. XV. asırdan beri bütün dünya derece ve zaman farkıyla çok sür'atli bir sosyal değişme ritmine kapıldı. Sosyal değişme temposunun şimdiki zamana yaklaştıkça giderek daha küçük zaman dilimlerine sıkışması, şuurun muhtelif katlarında hemen hemen aynı gerginliğe yol açıyor. Giderek hızlanan trampet vuruşlarına kulak kesilmek, insana ani duruş anının yaklaştığını ihtar ediyor; kıyamet beklentilerindeki yaygınlığın en bariz sebeplerinden birisi bu. Yaşayan her kavmi tedirgin eden kürevi değişme rüzgarına ilaveten Türkiye, içinde yaşadığı zamanı (asrı) doğru okuyamamanın, layıkıyla yorumlayamamış olmanın yükünü de sürüklemek zorunda. Dünyanın maruz kaldığı değişme hızı, mahkum edildiğimiz "gerici" dayatmalar yüzünden bizde başdöndürücü sür'atlere erişerek yeni ivmeler kazanıyor. Ağustos sıcağında kapıyı pencereyi kapatıp içerde soba yakmak gibi bir saçmalık bu.
Millet tedirgin ve o şaşılacak ferasetiyle anakronik bir labirent içinde zaman ve mesafe kaybettiğimizin idrakinde. Çoğu kere arabesk bir saçmalık izafe ettiğimiz, "ne olacak bu memleketin hali" sorusu gitgide sahicilik kazanmaya başladı. Olağanüstü değişim nöbetlerine maruz kaldığımız demlerde çok kötü yönetilmek bahtsızlığıyla baş başayız. Değişimin hızı, haklı olarak insanlarda neticenin de aynı hızla tecelli etmesi beklentisine yol açıyor. Kimse, bir insan ömrünü aşan vadede işlerin düzelmesini ve ahenge kavuşmasını beklemeye niyetli değil. Haklılar; başımıza gelen musibetler o kadar -futbol tabiriyle- "pisi pisine", o kadar saçma ve o kadar "tarih dışı" ki, bu abes ikliminden bir an önce kurtulmayı dileyenlere sabır tavsiye etmek hakaret gibi anlaşılıyor.
Onlara "sosyal değişme"nin zaman cinsinden bir bedeli olduğunu hatırlattığımızda, "doğru söylüyorsun, biz sabretmesini biliriz; ama şu halimize bak; altı ayda demokratik haklar meselesinde tam elli yıl geriye düştük. Bir yarım asır daha dün sahip olduğumuz haklara kavuşmak için sabretmemizi tavsiye edemezsiniz" diyorlar. Haklılar, bu millet dehrin cilvesine, zamanın germ ü serdine, sosyal değişmenin yarattığı aşırı hararete tahammül etmeyi daima bildi; tarih şahittir. Şimdi ters istikamete doğru giden bir trende ileri doğru yürümenin manasızlığını kavradı; lokomotife hükmedenlerin saçmaladığını fark etti; itirazının sebebi bu. Sabretmeye razı; ama "ileriye" doğru; kaybedilmiş eşeği bulmanın keyfi artık kimseye kifayet etmiyor.
Millet derin bir itiraz haletinde ey muktedirler; siz lokomotifi yumuşak halılarla döşeyedurun, vagondakiler hesabı deftere yazıyor.