Piknikte!
Gölgesine uzandığım söğütü seyrediyorum; iktisadi ömrünü çoktan doldurduğu halde nasılsa unutulmuş, göğe doğru uzanan dik sürgünlerinin çoğu kurumuş. Enli gövdesi sert kabuklar bağlamış. İhtimal kesilse bile bir işe yaramayacağı için gölge etmesine izin verilmiş kaba saba bir ağaç.
Karşıdan böyle görünüyor ama yanına yaklaştığınızda bu değersiz gövdenin sathında binlerce farklı hayatın nasıl kıpırdadığını hayretle fark ediyorsunuz. Boyu bir santimi bile bulmayan yemyeşil bir tırtıl, boyu kadar mesafeyi katedebilmek için dakikalarca etrafı kolaçan ediyor; yol diye bir şey yok.
Cüssesine nisbetle kabuğun her bir çatlağı, bir vadi kadar derin ve aşılmaz görünüyor. Hamarat karıncalar anlaşılmaz bir telâş ile aşağı yukarı gidip gelmekteler. Bir kenarda küçük bir kelebek istirahat halinde. Üst dallardan birinde bir bülbül kısa bir akort şakıması gösterip susuyor. Dallar rüzgarda hafif kımıldıyor. İçerlerde bir yerlerde durmaksızın çalışan ağaç kurtlarını görmek mümkün değil ama oradalar. Göğdenin yosun tutmuş kuzey cephesinde birkaç mantar kim bilir kaçıncı yazın keyfini sürmekte.
Bir söğüt kütüğü başlı başına bir kıt'a; daha nice ayrıntısı var ama bizim hayati derecede önem verdiğimiz şeyler, bu ayrıntıların, bülbülün, tırtılın, ağaç kurdunun, kelebeğin ve mantarın umurunda bile değil; orada hayat bir başka telâşe boyutunda seyrediyor. Yukarılarda, çok yukarılarda birkaç yaramaz bulut, evden kaçmış haylazlar gibi görünüp geçiyorlar; belli ki Fazilet'in kapatılmasından haberdar değiller henüz; yoksa yağmur olurlardı. Alnımı serinliğine değdirdiğim çimen, pozitif hukukumuzun otoriter tavrı ile ilgilenmiyor olmalı; gecikmiş baharın neş'esi ile yeşilin en parlak ve koyu tonlarını giyinip seyrana çıkmış bir güzel gibi sorumsuz. Sinekler için hava latif; etrafa arsızca yayılan mangal kokuları, sebze, meyve artıkları ve kızdıran bir güneş onlara yetiyor da artıyor bile. Kamu alanlarına girerken kimse, üstadlara kimlik sormuyor tabii; inançlarını sembolize eden özel kıyafetler ve başörtüsü örtünüp örtünmedikleri de sual edilmiyor sineklerin. İsterlerse havadan pike yapıp koruma çemberini yararak devletin yüce katlarındaki müheykel ve mücellâ masaların üstüne, hatta büyük Türk büyüklerinin ensesine, kulağına hatta burnuna bile konabilirler. Yakında tehdit konsepti içine alınırlarsa buna şaşırmamalıyız çünkü gerçekten önemsenmesi gereken bir tehlike riski teşkil ediyorlar.
Tırtıl hâlâ didinip duruyor ama aldığı mesafe bir arpa boyu bile değil; akılsız tırtıl, ne medya holdingi var ne de bankası; sezâdır ona çektiği meşakkat. Garip bir şey daha dikkatimi çekti; sular hep alçağa doğru akıyor. "Nasıl anladın?" derseniz, az ilerde yüksekte bir çeşme var; çeşmenin yalağından taşan su aşağı doğru akıp durmakta. Olacak iş değil. Dayayacaksın bunlara pozitif hukuku, temel ilkeleri filan, bak bakalım canı istedi diye hep aşağı doğru akabiliyor mu? Keza bülbülün istediği makamdan şakıyıp, canı istediğinde susuvermesi de can pirelendirici bir durum; millî irade bir küçücük bülbüle nasıl söz geçiremez? Yarım saatten beri iki santimlik mesafeyi katedemeyen tırtılın vatandaşlık ve vergi numarası var mıdır acaba? Ne ikametgâh kağıdı, ne sabıkasızlık kaydı? Peki yarın aklına eser de milli birlik ve beraberliğe mugayir bir eylem tasarlarsa ne olacak? Ara ki bulasın yeşil tırtılı!
Hayır, piknik yerinde yere uzanıp ağaç gövdelerini, dalları, kelebekleri ve sinekleri seyretmek bana göre değil; yarım saat içinde zihnim bozuluverdi. Bir sürü tehlikeli fikir ve eylem kafama üşüştü; ne disiplin, ne kanun ne kamu düzeni! Böyle şey olmaz. Hükümet, tez elden internetle birlikte tabiatın ahengini de tarassut ve zapt ü rapta almalıdır bence.
Aa, hemen yanı başımda bitmiş şu hercai kır çiçeğine bakar mısınız? Senin borç takasından haberin var mı kır çiçeği; yapraklarını böyle sereserpe etrafa yayarken vilayetten izin aldın mı, belediyeye ruhsat için müracaat ettin mi? Ooh kekâ; peki MHP'ye katılacak milletvekillerine ne diyorsun? "Bana ne?" mi? Yahu kır çiçeği, sen istikrar, koalisyon adabı, milli birlik ve beraberlik diye bir şey duymadın mı?
Cık mı?
Kapatacaksın bu tabiatı kardeşim; sallayacaksın bunlardan üçünü-beşini köşe başında; bak bakalım ortalık sütliman oluyor mu, olmuyor mu?