Peh; komploymuş!

Siyasi hayatımızı zeki aktörler yönlendirdiği varsayımını ciddiye alacak olursak, bizimkilerin daha ziyade "komplo zekâsı"nda üstün hünerler gösterdiğini, buna mukabil meselâ kamu yönetimi veya iktisadi yönetimde -sersem demeyelim ama- hayli saf davrandıklarını kabul etmek zorundayız

Bizde siyasetin neredeyse hep komplo ile yürüdüğüne veya daha vahim olmak üzere öyle inanıldığına ne demeli? Komplo kurmak şüphesiz zekâ eseridir; öyleyse siyasi hayatımızda hayli zeki aktörlerin rol aldığına inanmak gerekiyor. Ne var ki zekâ hayli esnek bir kavram; kime "zekisiniz" deseniz hoşuna gider çünkü kimse zekâsından şüphe etmez. İşin uzmanları zekânın muhtelif bölümlere ayrıldığını söylüyorlar: Sayı zekâsı, bedenî zekâ, görmekle ilgili zekâ veya düpedüz hâfıza dediğimiz meleke. Komple zekâ pek nâdir bir haslet olmalı ki zekâsıyla meşhur insanların, hayatın başka alanlarında —sersem demeyelim ama— hayli saf olduklarını hayretle fark ederiz.Siyasi hayatımızı zeki aktörler yönlendirdiği varsayımını ciddiye alacak olursak, bizimkilerin daha ziyade "komplo zekâsı"nda üstün hünerler gösterdiğini, buna mukabil meselâ kamu yönetimi veya iktisadi yönetimde —sersem demeyelim ama— hayli saf davrandıklarını kabul etmek zorundayız zira Türkiye'de iktisadi hayatın birileri tarafından yönetildiğini vehmetmek için hayal gücünün hayli zorlanması gerekiyor.

Dünya üzerinde zaten kıt olan kaynakları bizim kadar kötüye kullanan ve israf eden ülke sayısı her halde bir elin parmaklarını geçmez; dış borçlarımız daha şimdiden milli gelirin bir buçuk katını aşmış durumda. Neticede bütçe yapmak hakkımızı IMF ve Dünya Bankası gibi Amerikan güdümünde olduğu âşikâr kuruluşlara kaptırmış bulunuyoruz. Bütçesini yapamayan bir ülkede siyasetin hâlâ çok cazip meşgaleler arasında başta gelmesi de şaşırtıcıdır. Durum kötüye gittikçe memleketi kurtarmak isteyenlerin sayısında da artış görülüyor. Siyasi partiler önce iktidara gelmek için didiniyor, iktidara geldikten sonra hemen "enkaz devraldık" tekerlemesiyle hazin bir atâlete teslim oluyorlar. Bu durumda siyaset heveslilerini kabaca üç gruba ayırmak mümkün gibi görünüyor: İlki memleketi kurtarmak isteyen safderunlar; ne yazık ki bunlar, niteliksizlikleri sebebiyle kısa zamanda memleketin en kısa zamanda kendilerinden kurtulması gereken bir ağırlık mevkiine düşüyor ama yerlerini korumak için "zekice" —belki de kurnazca demeliydik— manevralarla kendileri gibi başka niteliksizlerin memleketi yeniden kurtarma hevesine kapılmalarını kışkırtıyorlar.

Örnek vermeye gerek var mı; o kadar çoklar ki! İkinci gruptakiler siyaseti pratik bir araç olarak algılıyor ve bu tarife uygun davranıyorlar; onları kısa zamanda, önceki halleriyle nisbetsiz tarzda zenginleşen mal varlıklarından, kapılandıkları yerde kendi yakınlarından müteşekkil bürokrat hanedanları tesis etmelerinden ve ezcümle devlet kaynaklarını gayet ustalıklı ama çoğunlukla kaba bir üslupla yağma etmelerinden ve ettirmelerinden tanıyabiliyoruz. Üçüncü sırada gelenler ise gerçekten siyaset yapmaya ehil, dürüst, nitelikli ve şahsiyetli insanlardan meydana geliyor; bu topluluk içinden pek azı fiilen ve etkili tarzda siyaset yapabilme imkânına sahip olabiliyor; büyük kısmı çok kısa bir zaman içinde siyasi hayatın dışına itiliyor veya etkisiz kalarak savrulup gidiyorlar. Zannımca bu gruba girenler, daha siyasi hayatın basamaklarında, ikinci grup mensupları tarafından anında tesbit edilerek eleniyorlar.

Vaktiyle siyasi ikbalin yüksek katlarında hayli kariyer yapmış bir siyasetçiden dinlemiştim. Siyasetin ve bürokrasinin zirvelerinde hiç kimse, yanında günah işleyemeyeceği bir adamı görmek istemez, demişti. Şu şahsî ve keyfî kıymet hükmünün pek çok kanundan daha ziyade mer'iyette kaldığını ve etkili olduğunu kabul etmek insana hüzün veriyor ama ne yazık ki "hayır, bu hüküm doğru değildir" diyebilecek durumda değiliz.Biz yine komplo meselesine gelelim; bildiğiniz gibi geçen hafta ülke bir siyasi komplonun yol açtığı seri istifalar ve hareketlilikle çalkalandı.

İddiaya göre büyük bir medya grubu tarafından desteklenen bir siyasi lobi, başbakanın hastalığını bahane edip olağanüstü derecede sömürerek mevcut hükümeti yıkmak ve özellikle AB muhaliflerini ekarte etmek maksadıyla yeni bir hükümet kurmak şeklinde bir komplo kurmuş. Hükümetin iki ortağı işte bu "komplo"yu anında fark ederek harekete geçtiler ve o günden beri olaylar hızla akmaya başladı. Daha önce bir Buda heykeli gibi seçilmiş bir suskunluğu tercih edenler ve durgun halleriyle siyasi zekâsından şüphe edilenler derhal "karşı komplo" tedbirlerini alarak yeri gelince pekâlâ "zeki" ve hareket ehli olduklarını isbâta koyuldular. Bu esnada gerek komplocuların ve gerekse komployu göğüsleyerek püskürtenlerin serdettiği zekânın kalitesini büyüteç altına almayı teklif ediyorum: Hiç şüphesiz bu, renklerin "intellect" dedikleri türden bir zekâ değil, tam aksine daha çok "insiyâki" diye tâbir edebileceğimiz, ayakta kalmak, hayata tutunmak cinsinden bir içgüdü olarak târif edilebilir pekâlâ."Sen bana kalleşlik yaparsan, ben âlâsını bilirim" veya "biz kaçın kurrasıyız" neviinden bir karşı hamle gösterisi.

Aynı zekâ ibrâzının ekonomi yönetiminde veya sosyal problemlerin hallinde gösterilememesi tabiidir ve yukarda izaha çalıştığımız siyasetçi kategorisine uygundur. Dolayısıyla bugünlerde gazetelerin ballandırarak hikâye ettiği komplo kurguları için harcanan zekânın kalitesinden şüphe etmek hakkına sahibiz. Olup bitenler şaşırtıcı değildir; siyasi hayatımız yekûn itibariyle zekâdan mahrum olduğu kadar insanî hasletlerden de ırak görünmektedir. Sıradan bir vatandaşın, bu baş döndürücü hareketlilik karşısında "analar ne yiğitler doğuruyormuş da haberimiz olmamış" şeklinde hayret göstermesini tabii karşılıyorum. Sahi, zekâ ile kurnazlığın, haricen birbirine çok benzemekle beraber birbirinden son derece ayrı şeyler olduğunu kaydetmemiştik değil mi?

SAKLI HAYATLAR

Hayat hikâyeleri herkesi meraklandırır ve biz tecrübemizin büyük kısmını başkalarının hayat hikâyelerinden ediniriz. Cemal Kalyoncu, "Saklı Hayatlar" isimli kitabında, Türk burjuvalarından hayli ilginç bir tabakanın hayat hikâyelerini, aile bağlarını ve kariyer çizgilerini ustalıkla sergileyerek bir araya getirmiş bulunuyor; ortaya çıkan tablo, biraz da Türkiye'nin tablosudur ve bir ülkeyi tanımak, daha ziyade o ülkenin etkili isimlerini, aile münasebetlerinin aralanmış perdesi arasından seyretmektir.Yaz tatilinde yanınızda bulunması gereken kitapların içinde "Saklı Hayatlar" da bulunmalı bence; sürükleyici, kışkırtıcı ve öğretici bir çalışma. Zaman Kitap yayını.

http://www.zamankitap.com)

ALINTI


Kaynak (Arşiv)