Parlamenter sistemi kim kötü yola düşürdü?

Meydan gazetesi hayırlı, uğurlu ve bereketli olsun; bu gazeteyi sevdim. Yayın hazırlığı esnasında gazete mutfağındaki ekibi öğrenince, “Yahu bunlar resmen Zaman’la rekabet etmeye niyetliler galiba” diye düşündüğümü itiraf ederim.

Meydan’ın Ankara temsilcisi Ömer Şahin’in dünkü haberi, eskilerin tabiriyle beni hazin hazin gülümsetti. Öcalan –artık nasıl oluyorsa!- HDP Milletvekili Altan Tan’ın adını listede göremeyince, “Altan niye yok yahu?” demiş (Yahu’yu ben ekledim) ve ilave etmiş: ”Onun toplumda bir karşılığı var.”

Canım Türkiye’m! Aday adayı listelerinin ‘son kontrol’dan geçtiği yerlere bakar mısınız? Biri mapusâne, öteki saray! Gerçi sayın Başbakan, mâlum basını son irşâdında “Cumhurbaşkanı tarafsızdır. Listelere müdahil olmadı” demişti. Sık sık “Ben başbakanım ha!” vurgusuyla süslediği açıklamasında bir ara büyük ihtimalle belagat şehvetine kapılıp, “Devletin işleyişi konusunda cumhurbaşkanının da başbakanın da yeri bellidir. Cumhurbaşkanı siyaset üstü konumdadır.” cümlesini bile söyledi ve bu cümle haftanın en en esaslı esprisi oldu; üstelik hayrettir bu cümle şu dakikaya kadar yalanlanmadı!

Öcalan ise bu hususta doğrudan basın toplantısı yapacak imkânı olsa, “Hiç olur mu efendim; HDP bağımsızdır; ben ise halen mevkuf ve mahkum durumdayım, üstelik siyaset benim neyime?” der miydi bilmiyoruz fakat canım halkımızın bu gibi durumlarda “Yav he he” diye söylendiğini gayet iyi hatırlıyoruz.

Hıçkıra hıçkıra Türkiye’ye veda etmek üzere olan parlamenter demokrasinin “esas oğlan”ı, milletvekilidir (Geç oldu ama nihayet öğrendik!). Eğer parlamentomuz, liderin beğendiği değil de, halkın seçtiği ve kendi seçmenlerine karşı sorumluluk duyan vekillerden oluşsa, şu anda “vekil bezirgânı” rolünü ifa eden liderlerin tasvibine değil de, vicdanının sesine kulak verebilseydi sistem kendini koruyabilecek, yürütme uzvunu Meclis’te çatır çatır kontrol edebilecek ve Meclis, başta liderler dahil bütün kamu kurumlarının dikkate almak zorunda kalacağı bir yer olacaktı.

Eğer vekiller, liderin iradesiyle oraya gelmiş ve liderin ağzına bakan ‘talihli’ kişiler olmasalardı, hiç şüpheniz olmasın, o meşhur yolsuzluk dosyası Meclis’e hiç gelmeyecekti; çünkü ne rüşvet veren ne de alan o derece pervasız davranamayacaktı. Yargı ve emniyet bu derece tarafsızlıktan uzak bir görüntünün içinde itibar kaybına uğramayacaktı.

Yürütme, yasama, yargı (hatta basın!) şimdi tek adamın kontrolünde ve o adam yevmiye her gün, parlamenter sistemin fenalığını, yetersizliğini, iş göremez hale geldiğinden dem vurarak kendine yeni bir yol açmaya çalışıyor.

Parlamenter sistemi, ondan en çok faydalananlar baştan çıkarıp kötü yola düşürdü, şimdi ise halka çare olarak, “ver bana bütün yetkiyi seni bu çıkmazdan kurtarayım” diye büyük adam rolü oynuyorlar.

2010’da anayasa değişikliğine güvenmekle hata etmişiz; Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu değişikliğinde ısrar etmek gerekirmiş. Liderleri, Olimpos dağı’ndan indirip sıradan ölümlülerin arasında kaldırımda yürümeye mecbur edecek tılsım bu iki kanundur ve bu iki kanun muhalifiyle iktidarıyla bütün liderlerin “Canının içi, ciğerinin köşesi ve bir taneciği”dir. Öyle olmasa, her biri kendince çakma bir Zeus gibi davranamazdı; çünkü mevcut uygulama resmen “kula kulluk” ettiriyor. Vekiller, liderin zebûnudur. Öyle anlaşılıyor ki şimdi Öcalan da Olimpos dağı’ndaki liderler arasında yerini almış bulunuyor. Şimdilik son sözü o söylemektedir ve anlaşılan hikmetinden sual olunmaz, derinliği ölçülmez, kıymeti tartışılmaz Türk tipi bir liderlik modeline dünden razıdır.

Aday listelerini önemsemiyorum bu yüzden; parlamenter sistemin gördüğü son liste olmasın kâfidir!


Kaynak (Arşiv)