Pardon yani hanımefendi!
Kavramların canına okumuşuz, farkında değiliz. Herkes "güven"den bahsediyor. Bunalımı karşılıklı güvenle aşabilirmişiz; teşhis doğru, içi boş. İsteyenler fantezi kabul etsin, hâl-i pür melâlimizin tetikleyici sebeplerinden birisi, o yersiz ve mânâsız dil devrimidir.
"Ha güven, ha itimad, ne fark eder" diye diye bu günlere geldik. Milletçe bir kavrama sarılmak gerektiği zaman karşılığını bulamıyoruz. Lugatsiz bir toplum olduk; kendi lisanı ve dolayısı ile var oluş tarzı hakkında hiçbir fikri olmayan bir topluluk. Sadece sokaktaki adamdan değil, okumuş-yazmış çocuklardan, kilo işi aydınlardan, "intellectual" kavramının içini üstüpü ile dolduran entellektüellerden bahsediyorum.
"Bunları bırakalım, asıl tehlike İngilizce'nin Türkçe'yi istilâ etmesidir." diyor bir hanım entellektüelimiz. Ne bekliyordunuz ki hanımefendi, ne bekliyordunuz? Türkçe'yi yerinden uğratmayacaktınız; hazreti küstürünce milletin hayatından çekti gitti, sizin gülden nazik hatırınızı mı bekleyecekti? Anadilinize sömürge lisanı muamelesi yaparsanız yerine koloni lisanının gelmesi mukadderdir. Açmazınız şurada, Türkçe'yi yerinden uğrattığınız için İngilizce'yi de öğrenemeyecek ve tasarruf edemeyeceksiniz; liman İngilizcesi neyinize yetmez?
Güven'e dönelim; kim kime güvenecek? Evvel emirde devlet topluma güvenecek; hani şu bir avuç devletçi oligarşik sınıfın "adam etmek için" şunca senedir uğraşıp durduğu topluma. Islahat, inkılap veya devrim; oligarşinin fark edince yüzünü ekşittiği heyet kendi toplumuydu. Devletin seçkinleri, "düzeni ıslah ediyoruz" yutturmacası altında bugüne kadar toplumu "tasarlayıp" durdular. Şekil vermeye çalıştığınız bir topluluğa nasıl güvenebilirsiniz? Konuştuğu dilden kıyafetine, düşünce tarzından inancına kadar her şeyiyle geri bulduğunuz, yüz buruşturduğunuz bir topluluğa günün birinde güvenebilir misiniz? Tam aksine toplumu güvenilmez bulunduğu için on senelik periyotlarla ensesine şamar indirerek serseme çevrilmiş bir içtimai heyetle karşı karşıyayız bugün.
Plağın tersi; işbu serseme çevrilmiş, içtimai heyet devletine güvenir mi? Mesela devlet topluma, "yastık altındaki paranı getir, borçları ödeyelim, düzlüğe çıkalım" teklifinde bulunabilir mi? Ahmet Vardar geçenlerde "yastık altı" meselesini çok güzel yazdı; söğüşlenmesi gereken son kaynak o kaldı çünkü, "kefen parası, kötü günlerin ihtiyaç akçesi" diye bilinen o üç beş kuruş. Bu toplum, zillete uğramaktansa yastık altı parasını devletine verir; ama güvendiği bir "kamu aklı"na; bunlara değil!
Niçin güvensin ki? Hükümetin iktisadi politikalarına güvenen bir banka geçen ay battı; bankaya gelinceye kadar gün akşam olur; hepimiz battık. Türkiye'yi yönettiğini zanneden hikmet-i hükûmet için deniz bitti; içlerinde bir feraset sahibi varsa çıkıp da, "şu gerekçeden ötürü toplum devlete güvenmelidir" diyebilir mi? Bugünün Türkçesi'nde, yukardaki cümlenin içini doldurabilecek kelime kalmadı zirâ; milli istiklâlimiz bile bugün rehincilerin eline bırakılmış durumda. Trafik sinyalizasyon sistemlerinin hâlâ işlediğine bakarak, "Türkiye'de düzen sapasağlam ayaktadır" diyebiliriz, bu mümkün; ama bu örneğin yanına ikincisini koymak o kadar kolay değildir.
"Konuyla ne ilgisi var?" diyemezsiniz; Türkiye'de sosyal ilimle uğraşmak fiilen bir kâbusa dönüştü. Sosyal ilim, sağlam bir lugat ve yerleşik, anlamını şuna buna çapullatmamış kavramlarla yapılır. Problemlerinizi sosyal ilimden gayrı hangi tahlil vasıtası ile anlayabilirsiniz ki? Üniversitelerimiz el'an okumayı ve yazmayı beceremeyen mezunlar veriyor, tezler dökülüyor, tercümeler sefil. Daha kötüsü, günün birinde İngilizce'yi resmi lisan kabul etsek bile bu tahribat birkaç asırda tasfiye edilmez. Hanımefendi kalkmış, "bırakınız efendim bu eski dil-yeni dil tartışmalarını" diyor; bıraktık hanımefendi, sâyenizde "idrak fukarası" haline getirilmiş derme-çatma bir sokak Türkçesi ile idare edip gidiyoruz; şimdi ne yapmamızı tavsiye buyurursunuz?
"Konuyla ne ilgisi var?" diyemezsiniz; bu ülkenin başbakan yardımcılarından birisi, defalarca ikaz gördüğü halde "...daki" ekini, hâlâ "..daaaki" şeklinde telaffuz ediyorsa iş bitmiş demektir. Birbirimize güvenmek için aynı dili, iyi konuşmaya ve yüksek seviyede tasarruf etmeye mecburuz.
Bizler artık ayrı dünyaların, ayrı ayrı diller konuşamayan kekeme insanlarıyız; birbirimize güvensek ne olur, güvenmesek ne olur hanımefendi?
Pardon yani!