Özür

Görünen o ki, önümüzdeki yıllarda, özellikle 3 yıl içinde Ermeni tehciri meselesi daha yoğun ve yaygın bir şekilde Türkiye’yi sıkıştıracak; diplomasimizin ve yurtdışında yaşayan Türklerin iki ayağını bir pabuca sokacak.

Şimdiye kadar 1915 Tehciri’ni, neredeyse ezberlediğimiz beylik bahânelerle savuşturmaya çalıştık, kendimize göre bir savunma mekanizması kurduk; ara sıra celâllenip “Siz evvelâ kendi tarihinizdeki insanlık suçlarına bakın!” diye karşı ataklara geçtik fakat bu yolun bir yere çıkmadığını görmeliyiz. Doğruysa bile faydasız.

Türkiye, 1915 Tehciri’yle yüzleşmeli; bu acıya sahip çıkmalı, meseleyi sahiplenmeli. Konuyu “diplomatik başbelâsı” olarak değil, kendi tarihinin aydınlanması gereken bir sayfası olarak görmeli; Dersim gibi...

1915’de hayatlarını kaybetmelerine kasden veya istemeden sebep olunan binlerce Ermeni, aynı zamanda Osmanlı vatandaşı idi; aynı tabiiyetten idik. “Siz bizim içişlerimize karışmayın, biz de sizin içişlerinizi görmezden gelelim” yaklaşımı duvara çarptı. Konuyu 1915 ekseninde Türk tarafı-Ermeni tarafı diye ayrıştıran bizim zihnimizdir; Ermenilerle aramıza zihnî mesafeler koyduk ve hâlâ derinleştiriyoruz bu mesafeleri.

Diplomatik bir krizi vaktinden önce önlemek adına değil; evvelâ hakikate duymamız gereken saygı icabı bu görevle yüzleşelim. Hakikat odur: Türkiye’de 1915 senesinde binlerce, yüz binlerce Ermeni vatandaşı idaresizliğimiz, gafletimiz, çaresizliğimiz, ihmâlimiz sebebiyle canından oldu; öyle ki bu menfur hadisede canlarını kaybedenlerden çok büyük bir çoğunluğu, Doğu Anadolu’daki Ermeni komitacılığı ile doğrudan ilgisi olmayan, bîgünâh sivil insanlardı.

Vatanın ellerimiz arasından kayıp gittiğini hissettiğimiz, yenileceğimizi anlamış olmanın verdiği öfkeyle çaresizleşip sinirlendiğimiz bir anda devrin hükümeti tehcir kararı aldı. Yanlış olan tehcir kararının kendisi değildi; bir devlete yaraşır tarzda tehciri yürütememekti. Tehciri tarihte ilk uygulayan devlet Osmanlı hükümeti değildir; en son II. Dünya Savaşı’nda ABD, topraklarında yaşayan Japon asıllı kişileri enterne etti, özel kamplarda topladı; ama kurda kuşa, hayırsız-uğursuza kaptırmadı.

Biz yapamadık; evet biz. “Osmanlı idaresi yıkıldı; bizim alâkamız yoktur” diye kendimizi sorumsuzlaştırmamalıyız. Kemal Tahir diyor ki, “Bazı toplumların yolu, geçmişlerinden kesilir.” Bizim yolumuzu şimdi geçmişimiz kesiyor. Meseleden sıyırmak ihtimâli olsa bile kaçak güreşemeyiz. Evet, Osmanlı Devleti’nin borçlarından başka resmiyette hiçbir veraset unsurunu isteyerek iktisab etmedik; fakat uzviyetler arasında, kopsa bile devamlılık vardır, kopan parçanın yeri seğirir durur.

1915’le yüzleşelim. Diyelim ki:

“Ermeni milleti, Osmanlı toplumunun en kadîm parçalarından biriydi; Ermenilerle bugün aramızda hâlâ çok büyük kültür ortaklığı vardır.

Savaşı biz başlatmadık ama gönlümüzle katıldık; neticede bu harbin en büyük zararını biz gördük. Dünya başımıza yıkıldı; müthiş kayıplara uğradık, evimizde esir durumuna düşmek üzereyken son bir silkinişle Anadolu’ya tutunmayı başardık.

Bu esnada bazı Anadolu Ermenileri, kendilerini savaşta taraf hâline sokan siyasi bir tutum takındılar ve bu yüzden büyük acılar, büyük trajediler yaşadık. Ermeni komitacılarının mezalimi ile Tehcir birbiriyle kıyaslanır şeyler değildir; fakat bu nüansın acısını Müslüman ve Ermeni halkımız gördü. Yaşayan kuşaklar olarak biz bundan sorumlu değiliz; ama tarihî süreklilik mantığı itibariyle bu acıyı yüreğimizde hissediyoruz.

Cenab-ı Hak ve tarih önünde, Ermeni kardeşlerimize yaşattığımız bu büyük acılardan dolayı çok üzgünüz. Biz de acı çektik ve ağır bedeller ödedik. Keşke hiç yaşanmasaydı, keşke kanlı 1915 yılını, müşterek tarihimizden illetli bir ur gibi oyup çıkarmak mümkün olabilseydi.

Özür dileriz. Faciada canını kaybedenlerin ruhundan ve hatıralarından özür dileriz. Yakınlarından özür dileriz. İçlerinde akrabası olsun olmasın, dünyanın neresinde olursa olsun, her Ermeni’ye bu elîm hadiseden ötürü bir özür borçlu olduğumuzu düşünüyoruz. Anadolu’da güçlü ve üretken bir Ermeni nüfusu ile yan yana iç içe geleceğe birlikte yürümek isterdik ama olmadı. Böylesi hepimiz için daha iyi olurdu.

Bilinmelidir ki Türkiye, bütün Ermenilerin ana yurdudur; hepsine kapımız ve kalbimiz açık. Onları öz vatanlarında görmek ve sıcak bir hoşgeldiniz demekten zevk ve gurur duyacağız. Müşterek acılarımız azalacak.

Evet, açık ve samimi bir dille özür diliyoruz.

*

Zor mudur? Orasını bilemem; ben kendi nâmıma bu bildirinin altını imzalıyorum.


Kaynak (Arşiv)