Öyle bir cami ki...
Büyük dâvâlarla uğraşmaktan ufak-tefeğe mecâl kalmıyor. Devâsâ meseleleri halletmeye gücümüz yetmiyor, “yürütme”ye çatıp duruyoruz; küçük işler, yani küçük bir omuz desteğiyle ayağa kaldırabileceğimiz şeylere ise pek tenezzül etmiyoruz!
Şöyle diyorum şehrin sâkin, tenha bir kenarında eski bir mescid olsa sözün gelişi. İki dönümlük bahçe içinde şirin bir tarihi yapı... Bahçe yemyeşil çim olsa... münasip yerlerinde bakımlı çiçek tarhları; mevsim çiçekleri, bahçenin elverişli yerlerinde kâfi miktarda ağaç; erik, elma, çınar, selvi... Revakta ve bahçe içinde oturup sohbet etmek için banklar olsa. Gerek cemaat, gerek yoldan geçen her kimse uğrayıp günün her saatinde sınırsız ve bilâ bedel çay içebilse; hattâ kahve (“Yok daha neler” sesleri, bazı itirazlar!..)
Cuma ve kandil günleri insanlar cami çıkışında o günün farklı ve değerli olduğunu hissetse, tebrikleşseler; ardından şerbet, meşrubat, hattâ helva, kurabiye ikramları. Cemaat sanki kokteylde imiş gibi oturarak veya ayaküstü sohbetinde din ve dünya işlerinden bahsetseler (“Camide dünya kelâmı haa; zinhar olmaz!” şeklinde homurtular!)
Ramazan’da her akşam cami avlusuna masalar kurulsa, ganî gönüllüler her akşam şöyle 2 yüz kişilik iftarlar verse; ardından cemaatle akşam namazı, arada sohbet, derken teravih, ardından çay, gelsin sohbet (“Bu kadarı da fazla artık!” tarzında kalp çarpıntıları...)
İmamın riyasetinde düzenlenen kampanya ile cami cemaatinden bir delikanlı, her sene umreye götürülse... diğer gençler mahzun ve sahipsiz kalmasın diye mangalbaşı partileri, çevre gezileri, kamplar düzenlense, balıkçılık, güreş –ne bileyim- okçuluk gibi spor faaliyetleri desteklense... (“Oldu olacak olimpik havuz da yaptırın artık” şeklinde asabî gülüşler...)
Mahallede evlenenlerin dini nikâhları camide kıyılsa, hatta çalgısız düğün meclisleri cami avlusunda kurulsa (“Dans pisti eksik ama” şeklinde ekşimeler!..). Aileler, camide aile danışmanlığı için başvuracakları güvenilir bir melce bulabilseler...
Şair ne demiş: “Neler ister bu gönül, söylesem şikâyet olur” hesabı...
Efendim, gönlünüzü ferah tutunuz; göl yerinden su eksik olmaz: Böyle bir camimiz var çok şükür. Yer Edirne merkez, mevkii Tunca kıyısında Germe Kapı caddesi üstü. Adı Edirne Darülhadis Camii. İnşa tarihi 1435. Bânisi Gazi II. Murad Han. Bina 2000 yılına kadar bakımsız ve harap iken himmet erbâbı işe el atmış, devlet omuz vermiş, tarihi bina aslına uygun tarzda ihyâ olunmuş, ardından bahçesi bir peyzaj uzmanına teslim edilmiş ki girince çıkasınız gelmiyor. Balkan Harbi’nde yıkılan minaresinin ihyâsına Yunan konsolosu dahi yardımcı olmuş. En çevreci cami ödülü bir yana, namaz vakitlerinin dışında da canlı, içinden hayat, yanından Tunca akan bir şirin, dünyalar tatlısı bir mekân.
Cami bitişiğindeki iki dönümlük arsayı cemaat (bildiğiniz cami cemaati yahu!) Murad Han kültür merkezi inşası için satın almış. Edirne girişinde ise İslami İlimler Merkezi kurulsun diye 52 dönümlük arsası var Darülhadis camimizin; yapılacak inşallah! Recai Güllapdan’ın mahalle camisi var ya... onu güzellik itibariyle onla, yüzle çarpın; öyle bir mâbed, öyle bir cemaat, öyle bir imam, öyle bir bahçe, öyle bir sıdk, öyle bir samimiyet...
Menendi var mıdır bilmiyorum (İnşallah vardır) ama en azından böyle bir yer, böyle insanlar var; siz de bilesiniz istedim. Belki böyle güzelliklerin çoğalmasına vesile olur, belki binlerce camimizin yüzbinlerce cemaati şevke gelir, “Biz de camimizi böyle cennet-âsâ bir muhit haline getirebiliriz; bütün mesele istemek ve çalışmak” diye tatlı bir rekabete girişirler...
(Etraflı bilgi için: edirnedarulhadisi.com)