Ortaoyunu bitti

İlkokulların birinci sınıflarındaki çocuklara isimlerle nesneler arasındaki bağlantıyı kurabilmeleri için öğretmenler, uzaktan rahatça okunabilecek şekilde kapının üstüne kapı, karatahtanın üstüne karatahta, pencerenin üstüne pencere yazılı kağıtlar asarlar. Modern iletişim araçlarının muhatabı olan kamuoyuna da aynı şekilde "tıfl—ı ebcedhan", yani okuma çağındaki çocuk gibi davranılması ilginçtir. Kitle iletişiminde isimlerle nesneler arasındaki anlam bağlantısı imajla pekiştirilir ve bu işlem esnasında kamuoyunun zihni, göz aracılığıyla iknâ edilir. Kamuoyu gözleriyle düşünür; hâfızası gördükleriyle sınırlıdır. Bu yüzdendir ki televizyon, sesli ve görüntülü (audio—visual) bir medya olmak niteliği ile modern dünyanın merkezinde yer alıyor. Bütün dünyada televizyon yayıncılığının getirisinden ziyade masraflı bir sektör olmasına rağmen vazgeçilmezliğinin sebebi budur. Modern dünyada kanaat her şeydir. Geçtiğimiz gün Alman mahkemeleri, Kaplan örgütünün faaliyetlerini kanundışı ilan ederek kapatılması yolunda karar verdiler. Kendi kendime "Ortaoyunu bitti" diye mırıldandım. Haberi veren televizyon kanalı, kamuoyunun gözüyle inandığı gerçeğini bir kere daha vurgularcasına adı geçen örgütün eski faaliyetlerine ait görüntüler sunmayı da ihmâl etmiyordu tabii. Aslında Türk kamuoyu bu görüntüleri yıllar önce defalarca seyretmişti. İlk gördüğümde ilkokul müsameresini andıran bu gösterileri, amatör bir ortaoyunu diye nitelediğimi çok iyi hatırlıyorum. Kapalı spor salonunda tertiplenen bu müsamerelerde, zekâca hayli durgun olduğu açık seçik belli birtakım gençler ve çocuklar, ellerinde tahta tüfeklerle savaş eğitimi yapıyorlardı. Dalgalandırdıkları pankartlarda Türkiye'deki siyasi düzeni silahla yıkacaklarını ileri süren iddialı sloganlar vardı. Örgüt binalarının kapısındaki "Hilafet Devleti" yazısı ise, yazımın başında bahsettiğim isimlerle nesneler arasındaki anlam bağını kuvvetlendiren o çocuksu ilkokul fişlerini andırmaktaydı; inandırıcılıktan uzak, gülünçlüğün hüzün boyutlarına yaslanan ve ancak çocuklar üzerinde etki yapması beklenebilecek bir siyasi gösteriydi bunlar. Kaplancı örgüt Alman eyalet kanunlarının bahşettiği toleranstan istifade ile yıllardır Almanya'da faaliyet göstermekteydi. Başından sonuna kadar Alman polisi tarafından bu müsamere faaliyetinin büyük bir ciddiyetle izlendiğinden şüphe edilemez. Bu örgütün Türkiye'de ne kadar etkili olduğu ve ne kadar ciddiye alındığı konusunda ancak tahmin yürütmek mümkün; bence bu etki "hemen hiç" kabilindendi. Yıllar önce, bir yerde çıkardıkları aylık bülteni görüp incelediğimi hatırlıyorum. O günlerde Almanların bu örgüte niçin müsamaha ettiklerini kendi aramızda tartışmış ve "herhalde günü gelince lazım olur diye muhafaza ediyorlar" kanaatine varmıştık. Son haberlerden anlaşıldığına göre milletlerarası konjonktür, bu müsamere örgütünün daha fazla ortalıkta görünmesine izin vermemiştir. Bundan dört yıl önce Aczimendilerin teşkil ettiği bir tiyatro topluluğu sahnedeydi. Oldukça medyatik ve "kostüme" bir görüntüleri vardı. "İrtica nedir ve neye benzer?" sorusuna elle tutulur, gözle görülür bir misal teşkil ederek otobüslere binip şehir şehir geziyor, gösteri yapıyorlardı. Kaplancılar ise aynı "hizmet"i, Avrupa ve dünya kamuoyu nezdinde ifa ettiler ve görev süreleri tamamlandığında sahneden çekildiler. Bu tiyatro gösterilerinin, bütün İslam dünyasını bu kadar kolay imaj kirletmesine uğratmasında bütün vebali kötü niyetlilere atmak kolay yol; zor olan sorumluluğu üstlenmek. Doğrusunu söylemek gerekirse "İslâm" kimliğini benimsemiş herkes, hazinelerin üstünde bîhaber yaşayanların sefaleti içinde.


Kaynak (Arşiv)