Ölü Şairler Derneği'ne üye olalım mı?
Adı üstünde zaten, "uyum paketi", kime, niçin nasıl uyacağız; iki asırlık tarihimiz, adımlarımızı Avrupa'nın gidişatına uydurmak için yaptığımız "ayak değiştirme" manevralarıyla dolu. Dile kolay, iki asırdan beri Avrupalılar gibi olmak için mütemadiyen ayak değiştiriyoruz.
7. değil 77. uyum paketini çıkarsak nâfile; zira bu paketlerde "ihlâs" yok. Uyum paketi çıkacak, bizi AB'ne alacaklar, kurtulacağız! Avrupa Birliği bizi nasıl kurtaracak; kendisi henüz varoluş endişeleri içinde türlü çeşitli zaafiyetlerle boğuşup durmadadır. Avrupa Birliği, kendini hîn"i hâcette savunacak güçten ve ordudan mahrum, bunu iyi bilelim; dünya siyaseti üzerindeki etkisi ise ABD'nin kuyruk suyunda kulaçlamaktan öteye gitmiyor. Ekonomisi düzgün ama askerî ve politik bir güç değil; şu haliyle Ölü Şairler Derneği cinsinden kuruluş. Bize Maastricht veya Kopenhag kriterleri diye dayattıkları şey, kıta Avrupası'na mahsus entelektüel snopluktan öteye varmayan hoş fikirler. ABD'ye bakınız, onların Kopenhag kriterleri yok. Daha şimdiden kendi vatandaşlarına karşı en kuşatıcı ve faşizan kanuni tedbirleri aldılar; hudut ötesinde ise devletler hukuku bir yana, en görgüsüzünden sığırtmaçlar gibi davranıyorlar. 11 Eylül'ü fırsat bilen ABD, tehlike işaretleri veren ekonomisini askeri güç ve nüfuz kullanıp dünya hükümranlığı kurarak düzeltmek peşinde. Biz de aynı dertten muzdaribiz ama bulabildiğimiz en "harikulâde" çözüm, AB'ye girmekten ibaret. Girmek istiyorsun, tamam, kötü de olsa bir fikirdir ama alan nerede kardeş?
"Kılığımızı düzeltirsek alacaklar" beklentisini yayanlar âhir zaman Jöntürkleri. Köylüler bile şehirli oldu ama bizim Jöntürklerin siyasi zekâvet ve basiret seviyesinde bir kımıldanma olmadı. Alsalar ne olacak a benim efendim? Avrupa Birliği dediğiniz oluşum, eninde sonunda ABD'nin dünya imparatorluğu hülyasına boyun eğen bir Atlantik ötesi eyaletten öteye gitmez. Masallarda kırk satırla kırk katır arasında seçim yaparak kendince, "Kırk satırı ne yapayım; kırk katıra biner safâ sürerim" diye tercih yaptığını sanan budalalar vardır; işte tam onlara benziyoruz.
Uyum paketlerinin içine bakalım; nedir bunlar? Genel hatları itibariyle Türk vatandaşlarına daha çok hak ve hürriyet bahşeden düzenlemeler. Peki, AB, bunları şart olarak dayatmasaydı, kendi rızâmızla ne zaman bu noktalara gelmiş olacaktık? Meselenin onur kırıcı tarafı budur; toplumuna güvenmeyen devlet, taşıma suyla ve kerhen reform yapmaya kalkışınca seviniriz. Mâhiyeti itibariyle bunlar tatlı"sert dayatmalardır; devlet oldur kim, işi dayatma raddelerine gelmeden hallederdi. Avrupalılara bakınız bir, "Türkler cesaret verici adımlar atıyorlar, sempatiyle izliyoruz; bakalım uygulaması nasıl olacak, onu da görmeliyiz." Biz ise bu lâfları iltifat zannedip keyften dört köşe oluyoruz.
Avrupa bizim "lebensraum"umuz; hayat sahamız, açılım sathımız. Avrupasız olmaz ama adamların kendi aralarında kurduğu politik ve kültürel birliğe girmek de neyin nesi? Bu garip çekişmede her iki taraf da ("AB'ye girersek herşey çok güzel olacak" rüyasını gören bir avuç safdil entelimiz hariç tutulursa) samimiyetsiz. Birliğe alınmayacağımız âşikâr ama velev ki yanılıp alsalar bile bu samimiyetsiz edâ ile "saygı gören partner" olamazsınız efendim. Siz ki halkına güvenmeyen bir kamu rejimini kurmuş olmakla hâlâ övünüp durmaktasınız. Şu uyum paketlerini vaktiyle, kimsenin dayatması olmaksızın kabul etmiş olsaydık durum çok farklı olurdu. Farkında değil misiniz, Avrupalılar bizi, acemi cambazın tel gösterisini seyreder gibi izliyorlar; telden düşsek "acemi" diye gülüşecek, parkuru tamamlasak, "iyi ama bir ayağınla top sektirmen gerekiyordu, hadi bir daha tekrarla" diyecekler.
Biz, lâyık olduğumuzu düşündüğümüz bütün merhaleleri yardımla, ianeyle, sempati desteğiyle değil akılla, emekle, tecrübe ve sağduyuyla aşmak zorunda olan bir topluluğuz; başka şansımız yok. İşe bakın ki akıl, emek, tecrübe ve sağduyu en ziyade eksikliğini çektiğimiz şeyler. Kendine hayrı dokunmayana kim elini uzatır? Biz "Arz"ı Mev'ud"un çocukları değiliz ki, en olmadık anda Atlantik ötesindeki dayımızın sâyesine uğrayabilelim. Hayır, "herkes bize düşman" paranoyasını yaygınlaştırmanın da âlemi yok; biz, her dostumuzu emeğimizle kazanmak zorundayız o kadar.
Burnumuzun dibinde ABD, dünya düzenini yeniden tasarlarken biz "sınırlı sorumlu AB kooperatifi"ne üye olmaya çalışıyoruz; "ne yani ABD'nin bölge politikalarından hisse senedi mi alalım?" değil mesele. Mesele dâr"ı dünyada merde de nâmerde de muhtaç olmamak. Biz bu realiteyi vaktiyle yaşamıştık; şimdi rüyâsını bile hayra yorasımız gelmiyor.
Çok terakki etmişiz vallahi; helâl olsun bize!